Chosen Master RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Chosen Master RPG
 
AnasayfaAnasayfa  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Kurgu
    Profesör Austin'in deneyi yalnızca özel yetenekli gençlerin ortaya çıkmasına sebep olmamıştı. Okul pencerelerinden, kapılarından sızan buharın; toprakla, havayla, suyla ve çeşitli elementlerle etkileşimi sonucu bir takım varlıklar daha oluştu. Bunlar tekin yaratıklar değildiler ve gelecekte özel yetenekli Master'lara büyük sorunlar çıkaracaklardı.
Yönetim Kadrosu
En büyük aşklar... Ynetici2En büyük aşklar... Ynetici3En büyük aşklar... Ynetici4
Duyurular
#Sitemiz açılmıştır.

#Sitemizdeki avatar boyutu, 150|3xx'dir.

#Sınıf başkanı seçimlerine adaylık için lütfen Tık.


 

 En büyük aşklar...

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Baldric Sullivan
Ingenious | Tiro
 Ingenious | Tiro
Baldric Sullivan



En büyük aşklar... Empty
MesajKonu: En büyük aşklar...   En büyük aşklar... Icon_minitimePtsi Eyl. 12, 2011 7:28 pm

Euterpe & Baldric
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Baldric Sullivan
Ingenious | Tiro
 Ingenious | Tiro
Baldric Sullivan



En büyük aşklar... Empty
MesajKonu: Geri: En büyük aşklar...   En büyük aşklar... Icon_minitimePtsi Eyl. 12, 2011 7:30 pm



      Seni ilk görüşümü hatırlıyorum. Altın sarısı saçların... Belki şimdi koyulaşmıştır. Işıl ışıl parıldayan ela gözlerin... Belki şimdi onlar da koyulaşmıştır. Beni benden alan gözlerin, belki de bana aydınlık bir renkte gözüktü. O kadar çok canım yandı ki, belki de bu yüzden çok açık bir tondaydı renkleri. Sen... Yaşama sevincim olmuştun. Ailelerimiz tanışık olduğu günden beri. Seni her gün görmek istedim. Her gün... Ve görüştük. Unutamadım. O kadar tatlıydın ki. Çocukluk fotoğrafların dahi vardı koca albümümüzde. Ben gizlice almıştım onları. Ama senin haberin yoktu. Bilmiyorum, bana karşı ne hissediyordun. Ama o kadar çok isterdim ki bana karşı aynı şeyler hissetmeni. O kadar çok isterdim ki...




    Günlüğünü okumayı bıraktı. İki hafta öncesine ait notlardı bunlar. Euterpe'ı lisesinde yeniden gördüğü gün geldi aklına. Onca zaman sonra, yeniden görmüştü onu. Çocukluğunun vermiş olduğu tatlılık gitmiş, yerine daha güzel alımlı bir kız gelmişti. Yine aynıydı aslında. Karakter olarak değişmemişti. Ama bu sefer daha da güzeldi. Çok daha güzel... Gözlerini adeta ondan ayıramıyordu. Aslında bunu yapmak istemişti. Hem de deli gibi. Kaçmak istemişti onun bulunduğu her alandan. Ama her seferinde kader yine onları karşılaştırmıştı. Sınıfta, koridorlarda, okul bahçesinde. Geçmiş yeniden gözleri önünde belirmişti B'nin. Yapamayacaktı, ondan uzaklaşamayacaktı. Ondan uzaklaştığı her adım, sanki bir heyelandaymış gibi onu yine Euterpe'a yaklaştırıyordu. Başı ağrıyordu, bedeni kas katı kesiliyordu. Günlerdir uyku nedir bilmemişti. Midesinde garip bir sancıyla dolaşıyordu her gün okulun koridorlarında. Ya onunla karşılaşırsa... O zaman eli ayağı birbirine dolanır, ne yapacağını bilemezdi. Sırf son bir kaç gündür onunla karşılaşmamak için okulun bahçesine çıkmayı kesmişti en sonunda. Ama artık dayanamıyordu. Midesindeki sancı ve bedenindeki o soğukluk bir türlü geçmek bilmiyordu. Ruhuna söz geçiremeyerek anında kalktı yatağından. Kulağına fısıldayan arkadaşı Simon, onu boş sınıflardan birinde gördüğünü söylemişti. Baldric ondan uzaklaşmaya karar vermişken bu kışkırtıcı sese kulak vermek istedi. Yenik düştü. Evet... Çünkü artık dayanamıyordu. Gömleğini kollarına geçirdi apar topar. Bir yandan hazırlanırken kıs kıs gülen arkadaşına aldırmadı bile. Sadece hızlandı. Üzerine sıktığı parfümünü dolabına yerleştirdikten sonra apar topar çıktı yatakhaneden. Adımları hızlı olduğu kadar, bir o kadar da tedirgindi aslında. Onu hem deli gibi görmek istiyor, hem de korkuyordu. Euterpe'ı tanıyorsa... kendisini hemen kovardı bulunduğu yerden. Onun yanında kalabilmenin bir yolunu bulmalıydı. Düşündü. Ve çok geçmeden aklına bir fikir gelmişti. İnandırıcılığını düşünmedi bile...



    Geniş koridoru geçip sağa saptığında önüne çıkan ilk kapının önünde durdu içeri girmeden önce gömleğinin yakasını düzeltti istemsizce. Aralık olan kapıyı açmadan önce, bir gözünü dayadı boşluğa içeride henüz bir silüet görünmüyordu. Ama oyununu iyi oynamalıydı. Telaş görüntüsü verir cesine hızla kapıyı açtı. O sırada boş sıralardan pencerelere yakın olan tarafta Euterpe oturmuş kitap okumaktaydı. Haliyle içeri koşuşturarak giren bu ayak seslerine o da şaşırmıştı sonra. Baldric telaşla ona bakınan Euterpe'ı takmıyormuş gibi yaptı ve kapıyı hızla kapayıp bir de kilitlediğine emin olduktan sonra sırtını kapıya dayayarak kendi kendine konuşmaya başladı. "Oh! Beni bulamayacakları bir yer buldum sonunda!" Euterpe olanlara bir anlam veremezken Bald ise son anda Euterpe'ı fark etmiş numarası yaptı. "Ah! Euterpe! Sen de mi burdaydın? Üzgünüm seni rahatsız ediyorum ama, bir süre burada saklanmam gerekiyor. Baş belası Jacob ve onun yandaşı Simon'dan kaçıyorum. Bütün gün benim üzerimde güç denemesi yapıp durdular. Sanki okuldaki tek enayi benmişim gibi..." Baldric bir süre zamanı geri alıp en son cümlesini söylememiş olmayı umdu. Eutepe'ın gülüşünün ardından bu istek içinde iki kat büyüdü. Fakat birinci seviyede olduğu için sadece ânı dondurabilidi. İçinden 'saçmalık' diye küfrederken Euterpe'ı yıllar sonra yeniden gülümsüyor görünce dedenindeki o bütün soğukluk birden gidivermiş, yerine alev alev yanan bir beden bırakmıştı sanki. O güldüğü zaman gözleri daha güzel parıldıyordu. Baldric anında bu düşünceden sıyrılıp... kendine enayi ünvanını yakıştıran biri olarak bunu geçiştirmenin yolunu ararcasına başını kaşımaya başladı. O sırada ufaktan ufaktan yürüyerek Euterpe'ın yanına oturmuştu bile. Derken... koridordan sınıfa doğru gerçekten bir kaç ayak sesinin yaklaştığını hissetti. Aynı anda Euterpe ağzını açıp ona bir şey demek için döndüğünde, Baldric hızlı avranıp bir eliyle onun ağzını kapadı. Diğer eliyle de onun uzanıp ağzını kapayan o ele sarılmaması için kızın kitap tutan ellerini bileklerinden yakalayıp masaya yapıştırdı adeta. Aslında bunu yapmasının bir nedeni vardı. Bu sınıfa doğru yaklaşan ayak seslerinin planındaki o şahıslara ait olduğunu vurgulamak istiyordu. Tek amacı onunla burada baş başa kalabilmek ve buraya kimsenin gelmemesini sağlamaktı aslında. Aslında bir şeyi unutuyordu kapıyı kilitlediğini... Gelen ayak sesleri kapıya iyice yaklaştığında bir süre sessizlik oldu. Bir silüet kapıyı açmaya çalıştığında kilitli olduğuna anlam veremediğine dair bir şeyler mırıldanıp geri dönmüştü. Artık kimsenin yakınlarda olmadığını anlayan B, Euterpe'a döndü tekrar elinin hala kızın dudakları üzerinde durduğunu farkedince hemen elini çekti, aynı anda diğer elini de onun bileklerinden çekmişti. Gözlerine bu kadar yakından bakabildiği anda iç geçirdi istemsizce... Düşündü.



      Artık senin varlığın bana günlük dahi tutturacak raddeye geldi. Orada yazılanları bir okusan... Bunu yapabilecek bir gücün olmadığı için çok şanslıyım. Bir yönden de şanssızım aslında. Bende ki bu şeyin artık aşk olduğuna kanaat getirdim. Ama lanet olsun söylediğimde senin ne tepki vereceğini dahi bilmiyorum. Seni seviyorum... Lanet olsun ben... Galiba bunu uzun süre içimde saklamaya kararlıyım. Sanki aramızda bir perde varmış gibi. Bu kadar yakınımdasın, ama sana ulaşamıyorum.




    Baldric bir iç daha çekti. Euterpe onun bu dalgın halini gördüğünde kendine gelmesi için onun gözleri önünde elini şaklattı. B hemen ciddi bir tavır alıp hiç bir şey yokmuş gibi kıza döndü. Konuyu aniden değiştirmeye çalışan korkaklar gibi konuyu kızın okuduğu kitaba getirmişti. "Ne okuyorsun? Cildi çok ilginçmiş, son basım gibi duruyor.." Ne alaka şimdi ? Baldric içten içe kendine küfrediyordu. Battıkça batıyordu. Kızın anlamsız bakışlarından anladığı üzere burada bulunmasına gerçekten net bir açıklık getirmesi gerektiğini biliyordu. "Öyle bakma Euterpe! Bir süre burada saklanmalıyım söyledim ya!" Baldric, bunu söylerken kızın saçlarını okşadığının farkında bile değildi oysa.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Euterpe Châtillon
Fortunatus | Tiro
 Fortunatus | Tiro
Euterpe Châtillon


Nerden : İngiltere.
Lakap : Eu ya da çok bilmiş. Siz ikisini de demeyin. Euro'da Carmy'e aittir, öyle diyeni döveriz. ^^

En büyük aşklar... Empty
MesajKonu: Geri: En büyük aşklar...   En büyük aşklar... Icon_minitimePtsi Eyl. 12, 2011 9:45 pm

    Onun burada olduğunu nereden bilebilirdi ki? Okula ilk geldiği günden beri dikkatini çekiyor ve rahatsız olmasına yol açıyordu. Hayır sorun onda değildi. Geçmişindeydi. İlk tanıştıkları günü bile hatırlıyordu. Şimdi ise durmadan etrafındaydı. Görmezden gelmeye çalışarak ondan uzaklaşacağını hatta unutabileceğini düşünüyordu. Ancak yine de mümkün değil gibiydi. Eninde sonunda kader onları bir araya getiriyordu. Nereden bilebilirdi ki bir gücü olacağını? Oda diğerleri gibi çocukluk arkadaşıydı. Neredeyse hayatı boyunca tanıdığı herkes buradaydı. Kuzeni, çocukluk arkadaşları ve eski sevgilisi… Tabi onu geçmek ne mümkün. Oda buralardaydı, yine çapkınlık peşinde koşuyordu herhalde. Sinirle başını sallarken ilerlediği koridorda durdu. Birkaç saniyeliğine bekledi ve sırtını yavaşça duvara dayadı. Fazlasıyla özlemişti Baldric’i. Yüzünü görmeyi, eğlenceli hareketlerini… Ama nedense hiç konuşmamışlardı. Konuşacak ne vardı ki? Çocukluk arkadaşıydı, eski bir dost sadece. Yüzünü buruştururken aklına gelen bir anıya da engel olamamıştı.




      Bilirsiniz. Davetler olur ve davete katılan ailelerin çocukları yaramazlık peşindedir. Hep klasik değil mi? Ancak bu ikiliyi aynı ortama getirdiklerinde hiç yaramazlık yapmazlardı. Nedendir bilinmez ancak hep sakin sakin otururlar ya da fısır fısır konuşurlardı. Yine aynı günlerden biriydi. Châtillon ailesinin evlerinde verdiği davet herkes tarafından ilgi ile karşılanmıştı. Havanın yağmurlu olması bahçede verilecek daveti engellememişti ancak ortam değişikliği olmuştu. Balo salonunu hazırlamak gibi aceleci işleri vardı. Tabi gece her zamankinden daha da güzeldi. İnsanların dikkatlerini çeken pahalı şamdanlar, ikramlar. Unutmadan ailenin en küçük üyesi de fazla dikkat çekiyordu. Bay ve Bayan Châtillon’ın küçük kızları Euterpe. Açık kahverengi bukleleri her adımında sallanıyor, gözleri daha da ışıldıyordu. Her zaman öyleydi bu zeki kız. Zekiliği gözlerinden anlaşılırdı her zaman. Kızdığında ise çikolata rengi gözleri kızarmaya başlardı. Küçük kız sakince otururken yanına gelen çocuğu fark etmemişti. Sarı saçları düzgünce taranmış, mavi gözlü çocuğu görünce tebessüm etmişti. Üzerine giydiği minik gömlek, ceket ve pantolon takımı ile o kadar şirin gözüküyordu ki, büyümüşte küçükmüş diyebilirsiniz.

      İki küçük büyük masalardan birinin altına girip kek çalarken ara sıra birbirilerine bakıp gülüyorlardı. Yaptıkları tek yaramazlık bu olurdu galiba. Euterpe o kadar hızlı yemeye çalışıyordu ki burnunda bile çikolata izi vardı. ‘‘Euterpe, biraz yavaş ye. Burnunda çikolata izi var.’’ Baldric kıs kıs gülerken Euterpe ona sinirli bir şekilde bakıyordu. Gözlerini kısarak kafasını çevirdi ve kekini yemeye devam etti. ‘‘Çok alıngansın Euterpe.’’ Bu cümlenin üzerine minik kızda lafını esirgememişti. ‘‘Benimle çok uğraşman gerekecek o zaman.’’ Minik kızın gözleri de bir o kadar iğneleyiciydi. Baldric’e delip geçecek bir şekilde bakıyordu. Baldric ise kekini bitirdiği için aldığı peçete ile yüzünü siliyordu. Euterpe’de aynı şekilde yüzünü silince karşılıklı bakışmaya başladılar. İkisinden de ses çıkmıyordu. Sanki herkes susmuş gibiydi. ‘‘Euterpe ileride evlenir miyiz?’’ Sorunun üstüne Euterpe şok olmuştu. Gözlerini ilk başlarda pörtletse de ciddi ciddi düşünmeye başlamıştı. Sağ elindeki işaret parmağını çenesine doğru tuttu ve cevap verdi. ‘‘Neden olmasın?’’ Ardından tebessüm edip, sarı saçlı çocuğun yanağına öpücük kondurmuştu. Daha sonra ise cümleler sıralanmıştı.

      ‘‘Seni hayatım boyunca seveceğim Euterpe.’’
      ‘‘Bende seni Baldric.’’





    Genç kız kendine gelince etrafına baktı ve silkelendi. Yaslandığı duvardan çekilip koridorda yürümeye devam etti. Tek isteği boş sınıflardan birine geçip kitap okumaktı. Dışarıda güneş olduğundan dolayı çıkmak istemiyordu, o yüzden en iyisi sınıftı. Birkaç metre daha yürüdükten sonra karşısına çıkan ilk sınıfa girdi. Sırasına otururken hala onu düşünüyordu. İstese de istemese de… Dağınık saçlarını ne kadar özlemişti hâlbuki. Bir buğday tarlasının hissini veriyordu. Ya kokusu… İnsanın içini huzurla dolduruyordu. Nefes aldığı hava olmasını istiyordu büsbütünüyle. Gözleri ise bir okyanus misali derindi. Korkuyordu sadece. O gözlerde kaybolup gitmekten, boğulmaktan. Biliyordu ama aşık olduğu okyanus onu öldürmezdi. Korurdu, sahip çıkardı. Dudaklarındaki tebessüm masumca belirginleşirken elindeki krem kaplı kitabın sararmış sayfalarını açtı. Kokusunu içine çekmek istemiyordu, çünkü sadece aşık olduğu kişinin kokusunu hissetmek istiyordu. Sadece onu… Kendine gelmeliydi ancak kalbinin buna izin vermeyeceğini biliyordu. Tam kafasını kitaba çevirmişti ki kapının aniden açılmasıyla irkildi. Açılmasının ardından hızla kapatılıp kilitlenmişti. Tabi gördüğü kişi karşısında ne yapacağını da şaşırmıştı. Sesi kısılmış gibi çıkmıyordu. ‘‘Ah! Euterpe! Sen de mi burdaydın? Üzgünüm seni rahatsız ediyorum ama, bir süre burada saklanmam gerekiyor. Baş belası Jacob ve onun yandaşı Simon'dan kaçıyorum. Bütün gün benim üzerimde güç denemesi yapıp durdular. Sanki okuldaki tek enayi benmişim gibi...’’ Enayi? Sağ elinin tersini çevirerek dudaklarını götürdü ve güldü. Bir kahkahaya benzerdi gülüşü. Gözlerini pencereye doğru çevirirken Baldric’i fazla takmamayı düşündü. Hayır bunu yapmayacaktı, ona bağlanmaması gerekti. Yüzünü pencereden kitaba çevirdiği anda genç çocuğun yanına oturduğunu fark etti. Bunu yapmamalıydı işte. Neden kaçtıkça, o kovalıyordu? Bir de üstüne koridordan gelen sesler. Genç kız tam ağzını açıp bir şey söyleyecekken dudaklarının üstündeki el ile kendine geldi. Üstüne üstlük bileklerinden de yakalanmıştı. Haydi ama bu şaka mıydı? Üstelik ona fazla yakındı. Gözlerini kapattı, boğulmamak ister gibi. Genç adamın kokusunu içine çekerken kendine hakim olamadığını fark etti. Sadece onu istiyordu, tüm kalbiyle. Birkaç saniye sonra gözlerini açarken, Baldric’in elini çekmesi bir oldu. O kadar güzeldi ki gözleri. Bir tanrının gözleri misali parlıyordu. Kalbini çalmıştı bu gözler, bakışlar… Gözlerini bile ayıramaz olmuştu ondan. Gözlerini görmeyeceğini düşündüğünde nefessiz olacağını, öleceğini düşünmüştü. Hayır, gözlerine bakmak istiyordu sadece. Rüyalarına giren bu güzel gözleri… Bir ömür gibi gelmişti her şey. On yıl önce âşık olduğu adam karşısındaydı. Onu sevmesine rağmen başkasıyla sevgili olmuştu. Ama yinede kalbi ona mahkûmdu. Vazgeçememişti, hayır diyememişti kalbine. Genç kız daldığını fark ettiğinde kafasını salladı ve tekrar genç çocuğa baktı. Anlaşılan oda dalmıştı. Kendine gelmesi için gözü önünde elini şaklattı. Kendine geldiğinde ise şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı. Birkaç saniye sonra kendisine gelirdi. ‘‘Ne okuyorsun? Cildi çok ilginçmiş, son basım gibi duruyor…’’ Cevap vermeye bile tenezzül etmemişti. Muhabbete bak diye geçirdi içinden. Kitap hakkında mı konuşacaklardı? Genç kız kafasını hızla sola çevirdi ve genç adama anlamsızca bakmaya başladı. ‘‘Öyle bakma Euterpe! Bir süre burada saklanmalıyım söyledim ya!’’ Hiçbir şey demedi ve sakince önüne döndü. Konuşmayacaktı, sadece oturup kitabını okuyacaktı. Eski kitabı okumaya devam ederken gözleri takıldı sözlere. O kadar anlamlıydı ki… Bir an kendini kitapta kaybedeceğini sandı. Cümleyi okuyup aklına kazıdıktan sonra kapattı gözlerini. Sadece o anı hissetmek istiyordu. Yanındaki genç adamı ve kendisini… Düşmanının aşkını içinde barındırdığı için pişman mıydı? Hayır, değildi elbette. Çünkü dünyada yaşanacak en güzel duyguyu tadıyordu. Kafasını yavaşça sola çevirip açtı gözlerini. Dudakları… Rüyalarında canlanan o dudaklar. Her gün onu öpme isteğiyle yanıyordu belki de. İlk öpücüğünü ondan alamadığı için pişmandı, suçluyordu kendini. Peki ya düşmanına teslim etse kendini, nasıl günahlarından arınabilirdi ki… Bakışlarını gözlerine kaydırırken okuduğu repliği sesli söylemeye başladı.

    ‘‘Ah Romeo Romeo... Neden Romeo'sun sen? İnkâr et babanı, adını yâdsı! Yapamazsan; yemin et sevdiğine. Bende vazgeçeyim capulet olmaktan. Hem adın ne değeri var ki? Şu gülün adı değişse bile, kokmaz mı yine aynı güzellikte? Romeo'nun da adı Romeo olmasaydı kusursuzluğundan hiçbir şey kaybolmazdı. Romeo; ne olur bırak at bu adı! Senin parçan olmayan bu ada karşılık al bütün varımı...’’

    Sözlerini bitrdiğinde tekrardan tebessüm etti ve önüne döndü. Sarı sayfayı okşayarak mırıldanmaya devam etti. ‘‘Romeo ve Juliet. Gerçek aşk… Hiç kovuşamamışlar biliyor musun? İmkansızdı onların aşkları. İki düşman ailenin birbirine âşık gençleri… Romeo’nun aşkı gerçek olabilirdi ancak en acılı olan Juliet’ti bana göre. Onun sevgisinin yükünü taşıyordu. Her şeyi yapmıştı onun için. Ah Romeo ah…’’ Sözcükler dudaklarından dökülürken gözlerini de kapamıştı. Birkaç saniye öylece durdu. Belki konuşur diye, ama karşısındaki yine aynı kişiydi. Baldric… Daha sonra kendine gelerek açtı gözlerini. Bir sonraki bölüm kalbinin daha da hızlı atmasını sağlamıştı.

    Romeo: Senin dudaklarınla, dudaklarım günahtan arındı.
    Juliet: Öyleyse şimdi günah dudaklarımda kaldı.
    Romeo: Öyleyse ver bana günahımı geri?’



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Baldric Sullivan
Ingenious | Tiro
 Ingenious | Tiro
Baldric Sullivan



En büyük aşklar... Empty
MesajKonu: Geri: En büyük aşklar...   En büyük aşklar... Icon_minitimeSalı Eyl. 13, 2011 1:24 pm



      Gözlerini kapatışını izliyorum. Bir süre… Zamanı durdurabilme gücüm var. Ama şuan onu kullanmaya gerek yok. Sen yanımdasın ve sanki zaman durmuş gibi. Sanki akmıyor. Sadece sen varsın. Sen ve ben… Hissediyorum, sadece ikimizi. Ve… hatırlıyorum. Sana ilk teklifimi. Küçük bir teklifti oysa. Daha çıkmaya bile başlamamışken, sanki alnımıza kazılı olduğunu hissetmişiz gibi. Söz verdik birbirimize. Evlilik sözü… Fakat şimdi büyüdük. Ben değişir sanmıştım, düşüncelerim… beni yanıltır sanmıştım. Ama hala aynı. Seninle bir ömür geçirmek istiyorum. Sadece seninle! Ama sen bunu neden anlayamıyorsun? Ya ben… neden anlatamıyorum? Neden ulaşamıyorum sana? Neden!?


    Baldric gözlerini kapattı birkaç saniyeliğine. Sonra kızın kendisine döndüğünü anlayarak tüm dikkatini verdi ona. Ellerini ayıramamıştı onun saçlarından ve kız konuştukça Baldric onun saçlarını okşamaya devam ediyordu. Belki gücünün o ara bir işe yaramadığını fark etmişti. Zaman donmuştu çünkü. Donmuştu ve öylece kalmakta kararlıydı. Hele gönlünü çalan kızın narin dudaklarından çıkan o ses… Bu duyguyu iki kat artırmıştı içinde. Hiç kesilmesin, devam etsin… diye düşündü. Onun ağzından çıkan her bir cümle yüreğini okşuyordu adeta. Ilık esen bir rüzgar gibiydi adeta. Yüreği sıcacıktı. Ama onun yüreğini çözemiyordu. Çünkü bahsettiği şeyin okuduğu kitabın içeriği olduğunu biliyordu.

    ‘‘Ah Romeo Romeo... Neden Romeo'sun sen? İnkâr et babanı, adını yâdsı! Yapamazsan; yemin et sevdiğine. Bende vazgeçeyim capulet olmaktan. Hem adın ne değeri var ki? Şu gülün adı değişse bile, kokmaz mı yine aynı güzellikte? Romeo'nun da adı Romeo olmasaydı kusursuzluğundan hiçbir şey kaybolmazdı. Romeo; ne olur bırak at bu adı! Senin parçan olmayan bu ada karşılık al bütün varımı...’’ Önündeki sarı yaprakları okşayarak devam etti genç kız. O konuşmaya devam ettikçe Baldric bütün bedeninin elektriklenmeye başladığını hisseder gibi oluyordu. O konuşurken aklına gelen eski defterlerdeki anılara da bir türlü hakim olamıyordu.

      Ailelerinin piknik için dışarı çıktıkları bir yaz günü ormanda kaybolmuşlardı. Baldric bir muzurluk yapıp meraklı kişiliği ile ormanı görmek istemiş, zorla Euterpe’ı da peşinden sürüklemişti. Euterpe söylenir dururken Baldric ormanın derinliklerine kadar sürüklemiş olduğu kıza bir sus işareti yaptı işaret parmağını dudaklarına götürerek. “Onlardan ayrı kalmamız iyi oldu. Sana bir şey söylemek istiyorum. Bundan sonra bana ‘Baldric’ deme! Bu ad hoşuma gitmiyor. Bu ismi bana babam koymuş, ama ondan nefret ediyorum. Çünkü sürekli anneme bağırıyor.” Fakat inatçı Euterpe ‘bu muydu’ gibisinden bir bakış atmıştı ona. Kendi kolunu tutmakta olan bu çocuktan kolunu son anda kurtarıp tek başına geri dönecekken Baldric’in sesi onu yeniden durdurmaya yetmişti. “Tek başına buradan çıkabilecek misin? Bana ihtiyacın var Euterpe!” Euterpe onu sinirli bakışlarıyla süzerken diyeceğini demişti de. “Senin yardımına ihtiyacım yok.” Baldric ise koşarak onu yeniden kolundan tutmayı başardı. “Seni buradan çıkaracağım. Ama bundan sonra bana ‘Tom’ demeni istiyorum. Genelde çok sevdiğim kişilerin bana böyle söylemesi hoşuma gidiyor.” Küçük kız daha bir şey diyemeden, Baldric ise itiraf etmenin verdiği mutlulukla onu çoktan ormanın çıkışına doğru sürüklemeye başlamıştı.


    ‘‘Romeo ve Juliet. Gerçek aşk… Hiç kovuşamamışlar biliyor musun? İmkansızdı onların aşkları. İki düşman ailenin birbirine âşık gençleri… Romeo’nun aşkı gerçek olabilirdi ancak en acılı olan Juliet’ti bana göre. Onun sevgisinin yükünü taşıyordu. Her şeyi yapmıştı onun için. Ah Romeo ah…’’ Baldric Euterpe’ın kapalı gözlerine mıhlandı adeta. Donakalmıştı. Çünkü bu hikayeyi… evet herkesin dillerinden düşürmediği bu hikayeyi yeni öğrendiği için kendine inanamıyordu. Oysaki defalarca duymuştu. Ancak kitap okumaya tenezzül bile etmeyen karakterinin vermiş olduğu uyuşuklukla bu hikayeyi de asla öğrenememişti. Ama şimdi anlıyordu. Ne de çok benzerlik vardı aralarında, şu Romeo denen adamla. Evet… aynı acıyı çekiyorlardı belli ki. Ya hikayeye ne demeliydi, konuya? Neredeyse aynıydı ikisinin de yaşadıklarıyla. İkisi de sanki düşmanmışçasına yetişmişti. Bunun ne kadar yersiz olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu Baldric.

    O bunları düşünürken ağzından dökülen sözlerle aslında dışından düşündüğünü fark etmemişti bile. “Ne kadar da benziyormuş…” Kızın dikkat çeken bakışlarını kendisine kaydırmasıyla devam etti sözlerine. “Yani aşkları… Tıpkı bizim hayatımız gibi.” Ne dediğini bilmiyordu aslında. Çünkü o sadece dışından düşünmüştü. Öyle olduğunu sanmıştı en azından. Daha sonra kendine gelip ‘Ne dedim ben!’ diye düşünmeye vakit dahi kalmadan kızın omzuna atmış olduğu eliyle boynunu kavradı. Sadece onun daha demin söylediği repliğe odaklanmıştı bunu yaparken. Onun o tatlı konuşmasını düşünmüştü. Boynunu kavramasıyla kızı kendine doğru çekmesi bir olmuştu. Kendi dudaklarına… İlk öpücükleriydi. Ama bunu yaşamak istediği an ilk değildi. Her uyumaya gidişinde, her güneş doğuşunda, her gecenin karartıya boğulduğunda… Hatta her aynaya baktığında, onu görmüştü. Euterpe doldurabilirdi ancak ondaki bu boşluğu. Nasıl yaşayabilirdi ki kalbi ondayken. Ve şimdi onu öperken aklında tek bir soru vardı. Onun da kalbi farkında olmadan kendi ellerinde miydi? Yoksa bu sadece bir hayalden mi ibaretti. Baldric diğer eliyle kızın yanağını kavradı artık. Euterpe geri çekilmemişti. Baldric ise bu anın hiç bitmemesini diledi. Olabilir miydi? İçinde duyduğu aşk karşılıklı mıydı? Bu uzun öpücüğün ardından alnını onun alnına dayadı. Nefes alış verişlerini hissederken, artık iki eliyle de kızın yanaklarını tutmuş olduğunu fark etmişti. Burnunu onun burnuna değdirdi bu sefer. Nefesi daha bir hızla çarpmıştı dudaklarına. Dudaklarını araladı ve onun dudaklarıyla birleştirdi yeniden. Bu sefer daha da kısa geçmişti sanki zaman. Çünkü kız sanki kötü bir şey yaptığına kanaat getirmiş gibi. Yüzünü ondan çekmişti. Gerilemişti. Baldric yılların verdiği özlemle karışık şaşkın bir halde ona baktı. “Seni özledim Euterpe. Benim olmanı istiyorum. Sadece benim. Çünkü ben…” Kızın gözlerinden gözlerini ayırmadan kendinden emin bir ifade ile devam etti. “…Seni seviyorum!”

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
En büyük aşklar...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Görünmezlik en büyük kalkanı oldu.
» Ufak tesadüfler büyük tartışmalara yol açabilir.
»  Ufak tesadüfler büyük tartışmalara yol açabilir 2.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Chosen Master RPG :: Arizona Devlet Lisesi :: 
BODRUM KAT
 :: Boş Sınıf
-
Buraya geçin: