8.Aileni ziyaret et.
Yer; Manhattan
Kişiler; Yalnızca sen.
Büyük ve gösterişli malikane her zamanki yalancı şefkati ile açmıştı kapılarını Tybalt’a. Annesinin ve babasının yüzlerindeki zoraki gülümsemeler her şeyi yeterince çekilmez kılmıyormuş gibi kendinden çok önce eve varmış olan ikizinin fazlasıyla gerçek olan gülümsemesi işleri zorlaştırıyordu. İkizinden nefret etmek kolaydı Tybalt için. Her türlü sebebe de sahipti ama hiçbir zaman nefret edememişti ondan ve muhtemelen edemeyecekti de. Saçma kapıda karşılama merasimini yüzüne nezaketen bile bir gülümseme yerleştirmeden geçip üst kattaki odasına hızlı adımlarla ilerledi. Her zaman gereksiz bulduğu şükran günü yemeği için evindeydi yine. Dolabından ikizinin yanında sönük kalmayacağı türden giysiler seçmeye çalışırken ne kadar anlamsız bir çaba içinde olduğunu düşünüyordu kendi kendine. Ne yaparsa yapsın ikizi hep ondan önde görülecekti. Anne ve babasının ilgisizliğine alışmıştı belki ama yine de bir şekilde ilgi çekmek istiyordu. Haksız olduklarını kanıtlamak için ve ebeveynlik süreçleri boyunca yanıldıklarını göstermek için belki de. Hata yaptıklarını anladıklarında yüzlerinin alacağı şekli bile görmek yeterdi Tybalt için. Nefret etse de yok sayamıyordu onları ki bu yüzden yine şükran gününde evindeydi. Kıyafetlerini hazırlayıp yatağının üstüne bıraktı ve duşa girdi. Sıcak suyun bedenini yakmasına izin verdi, mazoşist falan değildi ama duş alışkanlığı böyleydi belki de hayatı boyunca eksik olan sıcaklığı kendince giderme yönlerinden biriydi bu da. Duştan çıkınca soğuk havanın vücuduna saldırmasına izin verdi. Tatlı mayıştıran bir hayalin ardından bir kova suyla uyandırılmak ve gerçeğe dönmek gibiydi aslında. Hazırladığı giysilerini giydi ve gözlerinde hiçbir sorun olmamasına rağmen taktığı gözlüğünün camlarını sildi. Fazlasıyla zeki olduğunu göstermek için takıyordu gözlüklerini, Asyalı olsaydı belki ihtiyaç duymazdı onlara. İnsanlar asla gerçeği görmeye çalışmazdı çünkü dış görünüşünüz sınıflandırılmanız için yeterli bir etkendi. Anlayamadığı konulardan biri de buydu gerçi, ikiziyle tıpatıp aynıyken neden o hep öndeydi? İkizini düşünmesiyle birlikte sesini duyması da bir olmuştu. Aşağıdan yemek için çağıran neşeli ses Tybalt için sinir bozucu sayılabilirdi. Aynada kendine son kez bakıp gözlüklerini taktı. Fazlasıyla iyi göründüğü kesindi ama fark edecek kimse yoktu.
Herkes masadaki yerini almıştı, dört köşeli masanın her kenarında ailenin bir üyesi oturuyordu, ikizinin tam karşısındaki sandalye ise oturması için Tybalt’ı bekliyordu. Bütün o aptal dua kısımlarını içinden şarkı mırıldanarak geçiştirirken ikizi yaptığı eklemelerle yine ilgiyi üzerine çekiyordu tipik Wright aile tablosunun içinde Tybalt yine somurtuyordu. Yemeğiyle oynayıp arada bir birkaç lokma alırken sıkıntıdan patlamak üzereydi, Ariel okul ve kendi hakkındaki her türlü soruyu cevaplarken Tybalt hakkında kimse bir şey merak etmiyordu, merak edip sorsalar bile muhtemelen terslenerek cevaplanırlardı. İçinde büyüyen öfkenin kontrolü zorlaşmaya başlamıştı artık Tybalt için. Yeteneğini dışarıya vurabildiğinden beri öfkesi istemediği şeylere yol açmıştı. Hiçbir şey söylemeden sofradan kalktı sonunda bakışları kendi üzerinde hissetmek hoşuna gitmişti aslında. Odasına çıkıp getirdiği birkaç parça eşyayı da aldıktan sonra kapının önünde duran ikizine yüklediği küçük nefret duygusu kapının önünden çekilmesine yetmişti anne ve babası her zamanki onaylamayan gözleriyle bakıyordu Tybalt’ın yeteneğine. Artık bakamayacaklardı muhtemelen, çünkü dönmek kesinlikle planının bir parçası değildi Tybalt’ın.