Lorelei Châtillon Sobrius | Tiro
| Konu: o bir baykuş mu? C.tesi Eyl. 10, 2011 4:09 pm | |
|
Hayatının sömürüldüğünü düşündüğü yerden çıkarken dudaklarına bir gülümseme yerleşmişti bile. Evine, annesinin yanına gittiğinde onun mükemmel üzümlü kekini bitirmeyi düşünüyordu. Çantasını bir kenara fırlatmak istiyordu. İçindeki tüm defterleri yaksa, annesi ne derdi acaba? Ona kızar mıydı yoksa doğru bir şey yaptığını söyleyip sırtını sıvazlar mıydı? İkinci durumu eleyerek, çantasını kolunu iyice sıktı. Dün akşam babasıyla izlediği haberlerin sonunda verilen hava durumuna çok ters bir şekilde gökyüzünü güneş ışıldatıyordu. Londra için bu pek rastlanır bir durum değildi. Güneşin tenlerini yakmasını yılda çok az görürlerdi. Lorelei, ise bu durumdan nefret ederdi. Yanmayı sevmezdi. Siyahîlerden de nefret ediyordu zaten. Kendi porselen tenini göz kamaştırıcı buluyordu. Neredeyse koşar adımlarla evine doğru giderken gözlerini önüne gelen saçları, aynı zamanda nemli dudaklarına da yapışıyordu. Saçlarını kulağı9nın arkasına yerleştirdiğinde önüne siyahi, tombul bir kızın çıkmasıyla irkildi. Neredeyse düşecekti. Bu çocuğu tanıyıp tanımadığına bakacaktı ki tabiî ki tanıyordu. Bu sınıflarındaki kabadayı Sally adlı zenciydi. Aslında Lorelei ile uğraşmazdı ama şimdi neden uğraşıyordu ki? Lorelei yüzünü ekşiterek kızın, kibirle kıvrılmış acayip kalın dudaklarına baktı. Tam şimdi sırtına sıkıca bağlanmış ve vücuduyla orantılı olan kanatlarını açarak uçmak istiyordu. Aslında bunu bugüne kadar çok başardığı söylenemezdi. İlk denemesinde yere çarpmıştı. Ondan sonraki çalışmalarında da farklı bir sonuç elde edememişti. En sonunda pes etmişti ve bir aydır pratik yapmıyordu. Şimdi onun önünde kanatları açarsa ve uçamazsa iyice alay konusu olabilirdi. Belki kanatları olduğu için çılgın bilim adamları tarafından kaçırılıp deneylere maruz kalabilirdi. Bu korkunç sandığı düşünceyi zihninden uzaklaştırarak, onu ezen kıza odaklandı.
“Gerçekten kavga etmek mi istiyorsun, ha? Sen ezik ve çirkin beyaz… Şu saçlara bak, böğ.” “Sen neden bahsediyorsun Sally? Ne kavgası?” “Bir de bilmezlikten geliyorsun! ‘Zenci şişko tam bir moron. Salak yaratık!’ Sen kendine bak, seni… Sıska, deve… Sarı çıyan!” Sally’nin kendi sesini taklit etmedeki yeteneksizliğini göz ardı ederek, boş bulunup böyle bir şey deyip demediğini düşündü; ancak böyle bir şey demediğini biliyordu. Hafızası gayet iyiydi böyle şeylerde. Sally’e yaklaştı ve onun sinirden kızarmış yüzüne baktı. Siyaha yakın olan teninde bile belli olan kızarıklığı sakin olmasını fısıldıyordu sanki. “Ben öyle bir şey demedim Sally. Sana bunu kim-” Sözlerini bölen kıkırdamayla fazla yakın olmayan sahibine kaydı gözleri. Tabii ya, Anita… Kaşlarını çatıp tekrar Sally’e döndüğünde çoktan Anita’ya doğru harekete geçtiğini gördü. Küçük bir gülümsemeyle iki ev uzaktaki evlerine ilerledi.
Eve girdiğinde, planladığı gibi çantasını kenara fırlatamadı. Annesi zorla odasına götürmesini söyleyip durdu. En sonunda ikna olan Lorelei, oflaya poflaya merdivenleri çıktı. Odasını kapısını açıp çantayı yatağına fırlatmıştı ki çığlığı basıverdi. Yatağının biraz üstünde öylece havada hayalete benzer bir baykuş duruyordu. Baykuşlardan oldu olası nefret etmişti ki hayalet baykuşlardan daha çok nefret ettiğini fark etmişti şimdi. Annesi koşarak yukarı gelip ne olduğunu sorduğunda yatağının üstündeki şeyi göstermesine rağmen annesi gülümseyerek, “Peki, peki; Bu korku için üzümlü kek gerekli. Ellerini yıka ve aşağıya gel tatlım.” Ne? Ama o göremiyor muydu yani? Annesi, Lorelei’yi ağzı açık bırakarak yanından ayrıldığında Lorelei korka korka baykuşa yaklaştı. Hayalinde bembeyaz bir baykuş olarak canlanıyordu karşısındaki ruh. Lorelei tam yaklaşmıştı ki; “Benden korkmana gerek yok. Ben senin ruhunun bir parçasıyım Lorelei.” Dedi baykuş. Alışılmadık bir şefkatle. Lorelei küçük bir çığlık atsa da küçük ellerini ağzına bastırarak kendine engel oldu. Baykuş’a tekrar baktığında hissetti. Onun doğru söylediğini hissetti. Baykuşun yanına oturdu. Bir anda özgüveni ve cesaret gelmişti. “Şimdi sen… Sen benim ruhum musun?” Baykuş kafasını salladığında yüzüne büyük bir gülümseme yayıldı. Bir sürü şey sormak istiyordu. Kanatlarıyla ilgiliydi çoğu. Soruları zihninde hazırlıyordu. Annesinin aşağıdan gelen üzümlü kek davetini duyduğunda bakışları kapıya kaydı. “Git.” Baykuşun konuşmayı sevmediğini düşünmeye başlamıştı ki aşağıya inmeye karar verdi. Üzümlü keke bayılıyordu. Kapıyı açtığında son kez baykuşa baktı ve fısıldadı. “Geldiğimde burada olacaksın değil mi?” Baykuş gene kafasını salladığında Lorelei onun gülümsediğini düşünüyordu.
| |
|