Chosen Master RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Chosen Master RPG
 
AnasayfaAnasayfa  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Kurgu
    Profesör Austin'in deneyi yalnızca özel yetenekli gençlerin ortaya çıkmasına sebep olmamıştı. Okul pencerelerinden, kapılarından sızan buharın; toprakla, havayla, suyla ve çeşitli elementlerle etkileşimi sonucu bir takım varlıklar daha oluştu. Bunlar tekin yaratıklar değildiler ve gelecekte özel yetenekli Master'lara büyük sorunlar çıkaracaklardı.
Yönetim Kadrosu
yanlışlıkla Ynetici2yanlışlıkla Ynetici3yanlışlıkla Ynetici4
Duyurular
#Sitemiz açılmıştır.

#Sitemizdeki avatar boyutu, 150|3xx'dir.

#Sınıf başkanı seçimlerine adaylık için lütfen Tık.


 

 yanlışlıkla

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Lorelei Châtillon
Sobrius | Tiro
Sobrius | Tiro
Lorelei Châtillon



yanlışlıkla Empty
MesajKonu: yanlışlıkla   yanlışlıkla Icon_minitimePerş. Eyl. 08, 2011 7:34 pm



    Biri kendisine yaklaşıyor, ödünü koparıyordu. Nedenini veya kim olduğunu bilmiyordu; ama korkuyordu. İçindeki bütün duyguların yok olduğu sadece korkunun hayatta kaldığı bir arafa girmişti. Buradan kurtulmak için her şeyi yapmaya hazırdı. İçindeki tüm gücü bunun için kullanabilirdi. Tabii kullanabilirse… Adam ona iyice yaklaştığında kim olduğunu anlaması uzun sürmedi. Ona şefkatle ve neredeyse büyük bir acımayla bakan kişi amcasıydı. Amcası ona yaklaşıp saçlarını okşadı. Bulundukları yer sadece karanlıktı; ama amcasının bulunduğu yerler bembeyazdı. Amcasından kurtulmak için geriye gitmeye çalıştıkça arkasından biri onu itiyordu sanki. Kendi dudaklarının titrediğini hissettiğinde amcasının yuvarlak yüzünün altındaki, çizgiler gibi duran dudakları hareket etti. Dudakları hareket etse de sanki içinde bulundukları karanlık sesi yutuyordu. Birden beyninde kelimeler yankılarla tekrarlanmaya başladı. “Her şey için çok özür dilerim kızım, her şey için.” Lorelei yüzünü ekşitti ve amcasına bakmaya devam etti. Bir şey söylemesi gerektiğini biliyordu; ama sadece susuyordu. Tek yapabildiği sessizce ona bakmaktı sanki. Dudaklarını konuşmak için defalarca açmasına rağmen bir şey kelimelerin dudaklarından çıkmasını engelliyordu. Kızım derken ne demek istediğini, ‘her şey’in ne olduğunu öğrenmeyi çok istiyordu. Amcasının gözlerinden bir çift damla düştüğünü gördüğünde konuşacak gücü kendinde bulmuştu. Söyleyeceği tek bir kelime vardı; neden?’

    Dudaklarını aralamıştı ki her yer bir an da bembeyaz kesildi. Gözlerini kapatmak zorunda kalmıştı. Hatta sağ kolunu gözlerinin üzerinde siper etmişti. Etrafta yankılanan iğrenç ses ile yavaşça gözlerini araladı. Bulunduğu yerin her noktasında tek bir yüz vardı. Yengesi… İğrenç dediği ses aslında son derece melodik ve hoş bir sesti. Mavi gözlü ve kumral insanların arasında sahip olunabilen en güzel sese sahip olmasına rağmen, Lorelei’den nefret ediyordu. Lorelei ise dişe diş, kana kan felsefesini uyguluyordu. O da yengesinden nefret ediyordu. Aslında onun gözlerinde kendisini görüyordu; belki de ona çok benzediği için nefret ediyordu. Bunun nedenini asla çözememişti. Bildiği nadir şeylerden biriyse, doğduğundan beri ondan nefret ediyor oluşuydu. Üstelik bir tanesine bile katlanamazken, şimdi yüzlerce, binlerce, hatta milyonlarcasıyla karşı karşıyaydı. İçindeki kanın her hücresi vücuduna nefret aşılarken buna nasıl katlanabileceğini bilmiyordu. Ayağa fırladı; ancak ne yapacağına karar vermemişti. Ne yapabilirdi ki?

    Gözlerini kapattı ve düşünmeye çalıştı. Gerçekten ne yapabileceğini, buradan nasıl kurtulabileceğini düşünmeye başlamıştı ki birden gözlerini açtı. Düşüncelerinden uzaklaşmasına neden olan şey gözlerini açtığında karşısında bir çocuğu görmesiydi. İçindeki biriken nefretle ayağa fırladı. Birden kanatlarını açtı. Hafifçe çırpınan kanatlarıyla çocuktan uzaklaştığında, hiç kimseye bu kadar nefretle bakmadığını hissediyordu. Yüzü kibirle dolduğunda sonuçlarını hiç düşünmeden kanatlarını tüm gücüyle önünde çarptı. Oluşan hava akımında çocuğun fırladığını biliyordu; ama dün gece ki deneyimde olduğu gibi kendisinin de geriye gideceğini unutmuştu. Geriye doğru fırladığında, kanatlarıyla zar zor durdu. Çocuk ise yapıştığı yerden kalkmaya çalışıyordu. Lorelei ise büyük bir nefretle çocuğun tapılası suratını inceliyordu. İçindeki öfkeyi kusacak tek varlığın karşısındaki kişi olduğunu düşünüyordu.



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Criss A. Grindel
Fortunatus | Tiro
 Fortunatus | Tiro
Criss A. Grindel


Lakap : Time Lord

yanlışlıkla Empty
MesajKonu: Geri: yanlışlıkla   yanlışlıkla Icon_minitimePerş. Eyl. 08, 2011 9:47 pm

Yolu ilk defa arenaya düşmüştü, aslında onu neyin buraya getirdiğini de bilmiyordu. Sadece biraz düşüncelerini toparlamak adına hava almak istemişti. Bunun için yaklaşık yarım saattir dolanıyordu ve nereye gittiğinin de farkında bile değildi. Buna rağmen bu kısımlarda pek dolanmamıştı daha önce, gücünü arenada kullanmamıştı veya buna benzer bir deneyim yaşamamıştı. Tabii ki, daha önce bir çok kez gücünü kullanarak kendisini savunmuştu ancak sadece gösteri için bunu yaptığı hiç olmamıştı. Bir süre daha da yapmayı düşünmüyordu ya da en azından o böyle düşündüğünü sanıyordu. İçinde bir yerlerde buraya gelip de şansını denemek isteyen, o duyguyu yaşamak isteyen bir yer olmalıydı ki yolu onca düşünceye rağmen buraya çıkmıştı. Patiayak biliyordu aslında bu kısma geldiklerini ancak o da Criss'i düşünceleriyle yalnız bırakmak için tek kelime bile etmemişti. Ve Criss, dostunun yaptığı bu inceliğe kesinlikle minnettardı.

"İçeride biri var, sadece uyarmak istedim." dedi eski dostu onu sadece bir konuda uyararak. Ancak bu uyarıdan çok içeriye aniden dalmasını engellemek içindi, güçlü bile olsa bu dalgınlıkla içeriye girdiğinde yaralanma ihtimali oldukça büyüktü. Patiayak'ın başını eğilip sevdikten sonra içeriye doğru zihnini bir ağ gibi kaplayan o düşüncelerden temizleyerek arenaya girdi. İçerisi tahmin ettiği gibi oldukça büyüktü ve çok eski tarz arenalar gibi dizayn edilmişti. Ancak onlardan biraz daha büyüktü ve içeride olan savaşın dışarıya yansıması gibi bir seçenek yoktu. Şuanda içeride yalnızca bir kişi vardı kahverengiye çalan uzun saçlarıyla yerde öylece durmuş elleriyle bir şeyden korunmak ister gibi yüzünü koruyordu. Bu durumdan her normal insan gibi endişelenerek kızın yanına doğru koşturmaya başladı. Onun yanına varmasıyla kızın ayağa fırlaması bir olmuştu. Kurdun olabilecekleri karşı güvenli bir yerde durması için talimat verip bunu uyguladığını -zorla da olsa- gördükten sonra tekrar kıza doğru döndü.

Tam konuşmaya başlayacaktı ki kızın o güzel yüzüyle karşılaştı, hatta o andan itibaren onun düşmüş bir melek olduğuna inanmaya başlamıştı. Nefesinin kesildiği gibi kalbi de o ana kadar hiç olmadığı bir şekilde hızlı atmaya başlamıştı. Sadece onun o güzel yüzüne bakabiliyordu ve tek düşünebildiği kızın bir melekten farksız olmayan güzelliğiydi. Ve tamda o anda düşüncelerini doğru çıkartırcasına kızın iki tarafından da bembeyaz ve görüntüsü dahi insanın içini huzurla kaplatan, güçlü iki kanat açıldı. Criss'in şaşkınlığı daha da büyümüş bir haldeyken kızın yarattığı hava akımıyla geriye doğru savrulmuştu. Yere düşer düşmez de bir daha oradan kalkamadığını fark etti. Üzerine doğru gelen hava akımı bir türlü kesilmediği için Criss'i bir çivi gibi oraya yapıştırmıştı. Biraz zorladığı zaman omuzlarını biraz kaldırmayı başarsa dahi akım o kadar güçlüydü ki onu yerinden kımıldatmıyordu bile. Ve zaman bir anda durdu, Criss hava akımının kesilmesinden kaynaklanan o bir anlık rahatlıkla kendisini çok hafif hissetmişti. Ayağa doğru sıçrayarak kalktı ve biraz önce düşmeden dolayı soyulan sağ kolunun dirseğine bir baktı. Soyulan yerden kan akıyordu, aslında geçmişe gidip olayı değiştirmek gibi bir avantajı vardı. Ama bunu yapmadı, acı çekmemek için bunu yapmayacaktı. Kızın yanına doğru ilerlerdi ve tekrar zamanı düzeltti. Gözlerini yüzünden ayırmadan "Sen.. Çok güzelsin.. Melek misin?.." dedi sanki hipnotize olmuş bir şekilde söylüyordu ki bunda bir gerçeklik payı vardı. Kızın güzelliği tarafından esir edilmiş bir durumdaydı, ancak bu esirlikten kurtulmak istediği falanda yoktu. Sadece kızın sinirini yatıştırıp onunla konuşmak belki de saatlerce o güzel yüzüne bakmak istiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lorelei Châtillon
Sobrius | Tiro
Sobrius | Tiro
Lorelei Châtillon



yanlışlıkla Empty
MesajKonu: Geri: yanlışlıkla   yanlışlıkla Icon_minitimePerş. Eyl. 08, 2011 11:52 pm



    İçindeki bütün öfkeyi açığa çıkarak planlarıyla, çocuğu alt üst etmek istiyordu. Çocuğa sinirle bakarken rüyası gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçiyordu. Kanatlarını saklamak istemiyordu; çünkü saldırmak için hazır beklemek istiyordu ki çocuğun cümleleri bu fikrini değiştirmeye itti genç kızı. “Sen… Çok güzelsin. Melek misin?” Lorelei, böyle şeyleri duymaya alışık değildi. Hem böyle şeyleri annesi ve babası dışında kimseden duymak istediğini de sanmıyordu. Bunları söyleyenlerden nefret bile edebilme kapasitesi vardı. Tek kaşını ‘Efendim?’ dercesine havaya kaldırdı. Ellerini bel çukuruna yerleştirip, çocuğa tiksintiyle baktı. Aslında yakışıklı sayılabilirdi, hatta bunu söyleyebilirdi; belki başka bir zamanda, başka bir yerde tanışsalardı… “Gerçekten bu cümlenin beni etkileyeceğini sanmıyorsun, değil mi? Hem kim ilk karşılaşma da bunları der ki? Ah, doğruya senin gibi aptallar.” Sözlerine devam etmek istemese de içinden bir ses devam etmesini söylüyordu. Karşısındaki çocuk ona yaklaşma cüretini bile göstermişken, bileziğindeki zehirli iğneleri kullanıp onu felç etmeyi bile düşünüyordu şimdi. İşte bu düşüncesini yenmek için konuşmalıydı belki de.

    Sağ tarafına gelen baykuşu Lily, omzuna koyduğunda göz ucuyla Lily’e baktı. Diğer ruhlara nazaran bazen yanından ayrılmayı severdi baykuşu. Sadece ihtiyacı olduğu zaman konuşması da, onu en iyi arkadaşı olarak görmesine neden oluyordu. Gözlerini karşısındaki çocuğa dikmişti ki çocuğun ona iyice yaklaşmakta olduğunu daha yeni idrak etti. Sağ elini kaldırıp, ‘Dur’ dercesine çocuğa çevirdi. “Orda dur bakalım. Seni öldürmediğime dua etmen gerekir, tamam mı? Bir Sobrius’a bulaşılmayacağını annen öğretmedi mi?” Cümlelerinden sonra baykuşu dikkatini çekti. Bakışlarını Lorelei’ye dikmiş bakıyordu. Bazen konuşmadan da anlaşabildikleri baykuşunun demek istediği; ileri gitmemesi gerektiğiydi, ama ne tesadüftür ki Lorelei’nin şu an tek istediği ileriye gitmek, belki birkaç kemik kırmaktı. Kanatlarını hafifçe sallarken bir ağrı hissetmişti. Ağrıya odaklandığından çocuğun söylediği, pek de umurunda olmayan kelimeleri duyamadı. Gece yerde uyuduğundan, yok ettiği kanatları bile uyuşmuştu. Bunu bir daha asla yapmayacağına yemin ettiğinde dikkatini çocuğa çevirdi.

    İlk defa bu kadar yakından görmüştü çocuğu ya da ilk defa dikkat etme gereği duyuyordu. Vücudundaki her nokta ben Sobrius değilim diye feryat ediyordu. Vücudu fena değildi belki; ama Lorelei’nin bunu önemsediği söylenemezdi. Çocuğa baktığında, mavi gözlerinden bütün yüzüne yayılmış olan nefreti okuyup buradan defolmasını tercih ederdi; ama çocuk sanki büyülenmiş gibi ona bakmaya devam ediyordu. Lorelei artık dayanamayacağını hissettiğinde gözlerini devirip, derin bir nefes vererek ofladı. “Burada ne arıyorsun?” Günlerdir kendisine yöneltilen soruyu şimdi başkasına sorduğuna inanamıyordu. Şimdi çocuk ‘Bu seni ilgilendirmez.’ derse hiç şaşırmazdı. Baykuşu onunla ilk defa konuşup “Çocuğa o kadar kötü davranma Lori.” dedi genç kıza. Baykuşu konuşurken, ona kayan gözlerini tekrar çocuğa çevirip cevabını beklemeye koyuldu. Umurunda değildi; ancak merak etmiyor da değildi.



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
yanlışlıkla
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Chosen Master RPG :: Arizona Devlet Lisesi :: 
ARENA
-
Buraya geçin: