Chosen Master RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Chosen Master RPG
 
AnasayfaAnasayfa  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Kurgu
    Profesör Austin'in deneyi yalnızca özel yetenekli gençlerin ortaya çıkmasına sebep olmamıştı. Okul pencerelerinden, kapılarından sızan buharın; toprakla, havayla, suyla ve çeşitli elementlerle etkileşimi sonucu bir takım varlıklar daha oluştu. Bunlar tekin yaratıklar değildiler ve gelecekte özel yetenekli Master'lara büyük sorunlar çıkaracaklardı.
Yönetim Kadrosu
Gökkuşağının Bittiği Yer Ynetici2Gökkuşağının Bittiği Yer Ynetici3Gökkuşağının Bittiği Yer Ynetici4
Duyurular
#Sitemiz açılmıştır.

#Sitemizdeki avatar boyutu, 150|3xx'dir.

#Sınıf başkanı seçimlerine adaylık için lütfen Tık.


 

 Gökkuşağının Bittiği Yer

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Euterpe Châtillon
Fortunatus | Tiro
 Fortunatus | Tiro
Euterpe Châtillon


Nerden : İngiltere.
Lakap : Eu ya da çok bilmiş. Siz ikisini de demeyin. Euro'da Carmy'e aittir, öyle diyeni döveriz. ^^

Gökkuşağının Bittiği Yer Empty
MesajKonu: Gökkuşağının Bittiği Yer   Gökkuşağının Bittiği Yer Icon_minitimePerş. Eyl. 08, 2011 4:44 pm

Gökkuşağının Bittiği Yer 24310379
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alphonse Djrmörk
Fortunatus | Tiro
 Fortunatus | Tiro
Alphonse Djrmörk


Nerden : öylesine bir yerden
Lakap : Alp,Hon,Djr,3d(özel)

Gökkuşağının Bittiği Yer Empty
MesajKonu: Geri: Gökkuşağının Bittiği Yer   Gökkuşağının Bittiği Yer Icon_minitimePerş. Eyl. 08, 2011 4:46 pm

    Unutma! Küçük damlalar büyük zarar verir aslında insanlara, ilk düşen dolu tanesi gibi, üstüne atılan soğuk suyun ilk damlası gibi. Küçük şeyler insanlar için büyüktür. Büyük şeyler ise, amaç olan küçük şeylere tırmanma yoludur. Bu yüzden insanlar aç gözlüdür. Bol parası olması için doktorluk okuyan o kadar çok insan vardır ki. Küçük şeylere ulaşmak için çok çabalarsın, sonunda tırmanırsın o küçük şeylerin yanına, artık küçük şeyler senindir. Sonunda boğulursun o küçük şeylerin içinde iken. Sıkar seni o ulaştığın yollar. İnmeye çalışır oradan fakat yolun uzundur. Sen de kendini salarsın. Merdiveni bırakırsın. Unutma! Hayatta asla sınıf farkı yoktur. Bir burjuvanın, bir kölenin senin üzerinde bir hakkı yoktur. Bu hak talep edilemez. Sen özgür birisin. Bunu kimse engelleyemez. Henüz büyük olmasan dahi elbet bir gün büyüyeceksin, çok şeyler göreceksin yaşamında. Okuyacaksın, seveceksin, sevileceksin, sevişeceksin, hatta öldüreceksin. Sonunda düştüğün yerden baktığında topluluğa, kiminin seni küçümsediğini kimisinin seni övdüğünü göreceksin fakat unutma evlat Sen her ne kadar yukarı çıkarsan çık! Ne kadar para kazanırsan kazan. Bir şarapçı kadar mutlu olamayacaksın. Fakat her daim gülümse! Gülümse aklında birçok şeyi barındıran çocuk. Asla taviz verme kişiliğinden, asla yüzünden eksik etme o gülümsemeyi. Herkes seni mutlu bilsin ölsen bile. Sen küçük olmayı amaç edin. Küçük adamlar olmadan büyük adamlar gelişemez. Kim işçisiz bir şirket düşünebilir ki. Bu mümkün müdür sence? Koca bir hayır küçük dostum. Geçmişini ve geleceğini sakla herkesten. Yoksa herkes senin geleceğine dâhil olur. Karanlığa düşünmeden gir küçük, karanlık seni ehlileştirir, göremediklerini görürsün orada. Küçüklüğünden, olgunlaştığın güne kadar karanlıktasındır. Karanlık mutluluktur. Güneşe çıkmak nasıl yakarsa tenini, gecenin siyahı da güç versin sana. Sen, hep sen olarak kal, başkası olma. Sen, hep sen olarak kal ki, Senden başkası sen olmayı amaçlasın.


    Yazdıklarının birçoğunun anlamını daha çözememişti. Fakat bunlar içinden geliyordu. Bastıramadığı dürtülerinin dışına vurmasını ilk kez yaşıyordu. Yazdığı sözcüklerin ahengini ilk kez yaşıyordu içinde. Bastıramadığı yazma isteği doğuyordu içinde. Son zamanlarda insanlarla olan iletişimi kesilmişti ki zaten fazla bir iletişime geçemiyordu insanlarla. Onlardan uzak durmayı daha çok seviyordu aslında. Arka planda duran küçük bir çocuk olarak tanımlardı kendini hep. Son zamanlarda aklını karıştıran sorulardan kurtulmaya çalışıyordu. Fakat bu pek de mümkün gözükmüyordu. Bu dört duvar arasında sıkışıp kalmıştı. Terkedilmiş gibi hissediyordu, bir kendisi vardı içinde, başka kimse yoktu başka. Yabancıydı sanki kendine.

    Yağmurun kutsadığı toprakların esintisi vurdu yüzüne. Koku hafif kekremsiydi ve burnu yanmıştı. Aklı bunları yazarken bile yaşadığıolaylara gidiyordu. Ne olduğunu. Neler yaşadığını. Neden bu olayın başına geldiğini soruyordu kendine. Cevap arıyordu. Bulduğu cevapların hiçbiri onu tatmin etmiyordu. Aklı kısıtlanmış olduğu güçten çıkmak için zorluyordu kendini, cevabı bulmak istiyordu, bunu yapamıyordu. Kafası ağrımaya başlamıştı ve kendini halsiz hissediyordu. Bu kadar yalnız kaldığını hatırlamıyordu. Yanında en sevdiği kişiler olsa bile kendini yalnız hissedecek kadar etkilenmişti.

    Dışarı çıkmak için üzerine geçirdiği mavi-beyaz çizgili gömleğin düğmelerini ilikliyordu. Aynadan kendine baktığında bitmiş halde olduğunu görebiliyordu. Dışarı çıkmayı sevmeyen bir yapısı vardı ve yemek yemeyi pek fazla sevmezdi, yani yemek yemek ona göre değildi. Ağzının tadını arayan bir tip değildi. Yemeği ölmemek için yerdi sadece. Gömleğin düğmelerini iliklemeyi tamamladığında üzerine takımın ceketini alarak okulun bahçesine çıktı.

    Neredeyse çamur olmuş yerlerin o yürürken çıkardığı cıvık sesler yüzünden neredeyse dolaşmaktan soğuyacaktı. Eğer yağmur yağacak olursa nereye kaçacağını bilmeden yürüyordu öylesine kampta. Kekremsi koku onu baştan çıkarıyordu. Toprağın ve suyun kokusunun bu kadar güzel kokması onu mutlu etmişti. Yüzünde gülümseme ile elleri cebinde yürüyordu. Cebindeki elinin bir anda küçük ve uzun bir şeye içi dolu bir kâğıda değdiğini hissetti. Onu kavrayarak görebileceği bir yere çıkardığında bunun sigara olduğunu gördü. Diğer cebinde bıraktığı çakmağı hatırlayarak boştaki elini diğer cebine atıp çakmağı çıkardı. Sigarayı ağzına koyarak sigarayı yaktı. Umursamazca ilerliyordu, ne olacağını, nelerle karşılaşacağını bilmiyordu. Tek bildiği, burada ona yeni bir başlangıç sunulduğu idi. Bunu iyi kullanmak zorundaydı ve bu onun için pek zor bir durum değildi. Üstündeki kıyafetlerin ona verdiği rahatsızlık yüzünden sinirleri bozulmuş haldeydi. İleride beliren karartıya gözlerini dikti. Sigaradan aldığı küçük nefesi ciğerlerinden geri saldı. Yavaşça karartıya doğru yürüdü. Korkmasını gerektirecek bir durum yoktu. Onu öldürecek gerçek bir tehdit yoktu. Zaten hangi kafası bozuk,300ler meclisinden birini öldürürdü ki. Lucifer aşkına! Ona yaklaştıkça kızıl saçlı bir kız olduğunu gördü burada onun ne aradığını düşünmeye başladı, hem zaten ona neydi ki. Belki de kız da onun gibi rahatlamak amacı ile buraya gelmişti. Yavaşça yanına yaklaştı ve küçük harfler ile fısıldadı Selam Biraz duraksadı sonra devam etti Nasılsın ? Yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyi sürdürmeye çalıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Euterpe Châtillon
Fortunatus | Tiro
 Fortunatus | Tiro
Euterpe Châtillon


Nerden : İngiltere.
Lakap : Eu ya da çok bilmiş. Siz ikisini de demeyin. Euro'da Carmy'e aittir, öyle diyeni döveriz. ^^

Gökkuşağının Bittiği Yer Empty
MesajKonu: Geri: Gökkuşağının Bittiği Yer   Gökkuşağının Bittiği Yer Icon_minitimeCuma Eyl. 09, 2011 9:38 pm

    Havanın yoğunluğu tüm okul çevresini kaplamıştı sanki. Tek bir ses bile çıkmıyordu, cırcır böceklerini saymazsanız. Sessizlikten ötürü daha çok terk edilmiş gibiydi. Soğuk ve ürkünç… Normalde bu kadar kötü olmazdı etraf. Tabi herkes gelecekten haberdarsa… Kim bilebilirdi ki geleceği? Mesela şuan yatağında oturup kitabını okuyan genç kız bilemezdi. Uzun saçlarının yarısını ölüp salı vermişti sağ tarafına. O kadar gürdü ki saçları, sanki hafif bir tüy örtülmüş gibiydi. Burnunun üstüne kondurduğu siyah çerçeveli gözlüğü her ne kadar sevmese de miyop olduğu bir gerçekti. Küçükken amma dalga geçerlerdi, sanki uzaylıymış gibi. ‘Euterpe o gözlükleri eskiciden mi aldın yoksa?’ bu cümleyi hiç unutmamıştı kız. Tabi o gün yaşadıklarını bir daha aklına getirmemeye yemin etmişti. Yine aynı şeyi yapıp gözlüğü çıkardı ve yatağa oturarak ayaklarını sallandırdı. Eskileri hatırlarsa anıların gelip zihnine dolması o kadar çabuk oluyordu. Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Burnuna gelen yakıcı toprak kokusunu saymazsa mutsuzdu. Peki ya dışarı çıkıp mutlu olacaksa? Dudaklarının kenarı yukarıya doğru kalkarken ayağa kalktı ve dolabına doğru ilerledi. Tüm eşyalarını sığdırmak her ne kadar zor olsa da başarmış gibiydi. Ahşap dolabın kapağını yavaşça açarken gözüne kestirdiği ilk siyah ceketi eliyle kaptı. Üzerine giyerken Londra’nın kokusunu hissetti bir an. Ancak bu konu üzerinde fazla durmamaya çalıştı. Dışarıdaki yağmuru kaçırmak istemiyordu.

    Yağmurun bitmesi genç kızı üzerken, duygulandırmıştı da. Bilirsiniz işte, anılarınız canlanır gözleriniz kapanır. Kaybolmak istersiniz zamanda. Geçmişe dönüp yaşamak istersiniz tekrardan. Belki de hiç bitmemesi gerektiğini düşünürsünüz. Çünkü ileri de ne olacağını bilmemek zor gelirdi. Onun için sorun değildi elbette ancak yinede geçmişe dönmek istiyordu. Zamanında koşup oynadığı gibi, yine koşmak istiyordu. Yağmur yüzünden yerde oluşan çamur birikintilerine batıp çıkmak bile güzeldi onun için. Mantıklı düşünemiyor olabilirdi ancak hiç değilse hayatı doyasıya yaşayabiliyordu. Mesela ne çok isterdi geçmişe dönüp onu bu hale getiren nedeni yok etmeyi. Çok fazlaydı bu, hayatının eksenini değiştirmişti. Zamanın içinde kaybolmak derken bundan bahsetmiyordu ki? Doğum günü dileğini düşündü. ‘Hayatım değişsin.’ Dediği anı canlandırdı kafasında. Hayır, bunu istememişti. Özel yeteneği olup bir kahraman olmak ona göre değildi. Geleceği ya da geçmişi görüp dünyayı mı kurtaracaktı? Elleri ile başını sardı. Sakin olmalıydı. Sadece sakin. Belki de yürümeliydi. Temiz hava onu sarhoş etmezse eğer kendine gelebilirdi. Yavaşça oturduğu merdivenden kalktı ve botları ile çamurda bata çıka yürüdü. Kendisini bir anlığına Londra havasına kaptırmış gibiydi, gerçek olmasa bile. Gölden çıkan seslere rağmen korkusuz gibiydi. Korkusuz ve fazla cesur… Hayatını bir hiç uğrana harcayacak gibi değildi. Bakışlarındaki keskinlik ve nefes alış verişlerindeki her şey bunu gösteriyordu sanki. Kendisine yaklaşan ayak seslerini duysa bile bir tehlike arz etmediğini hissetmişti. Güvenirdi altıncı hissine her zaman. Sadece başını biraz kaldırdı ve gözlerini kapattı. Sisli hava da kendini kaybetmek ister gibiydi. ‘‘Selam.’’ Boğuk sesi duyunca bile tepki vermemişti. Sadece göz kapaklarını açık gökyüzüne baktı. Ardından boğuk sesin devam etmesini bekledi. ‘‘Nasılsın?’’ Kulağının dibinden geliyordu sanki ses. Bir süre kendini gökyüzüne kaptırmaya izin verdi ardından yüzünü yavaşça normal konumuna getirerek arkasını döndü. Karşısındaki çocuğun yüzünü süzerken ortama ne kadar uyum sağladığını fark etti. Hayaletli bir okuldaydı sanki. Çocuk ise daha çok hayalete benziyordu ama şirinliğini görmeyecek kadar da kör değildi. Kendini beğenmiş edasını yüzüne yerleştirmekten çekinmemişti genç kız. Gıcık ancak bir o kadar da güzel sesi ile konuşmaya başladı. ‘‘İyi hayalet çocuk, sende nasılsın?’’ Bakışlarındaki iticilik birden iki parmağının arasındaki uzun sigara kaydı. Nefret, kin, öfke… Sigaradan hep nefret etmişti. Dudaklarını büzerken sağ elini havaya kaldırıp işaret parmağı ile lanet sigarayı gösterdi. ‘‘Onu hemen söndür yoksa canını yakarım çocuk.’’ Bakışları soğuk olduğu kadar sesi de iticiydi. Büyük ihtimalle etrafın sessizliği bu küçük kavga içindi. Herkes buna hazır gibiydi, en çok da genç kız.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alphonse Djrmörk
Fortunatus | Tiro
 Fortunatus | Tiro
Alphonse Djrmörk


Nerden : öylesine bir yerden
Lakap : Alp,Hon,Djr,3d(özel)

Gökkuşağının Bittiği Yer Empty
MesajKonu: Geri: Gökkuşağının Bittiği Yer   Gökkuşağının Bittiği Yer Icon_minitimeC.tesi Eyl. 10, 2011 1:10 am

    Sıcak esintiye kapılıp giden küçük bir gazete parçası gibi hangi cama yapışacağımız belli değildi. Kimin kapısını kimin çalacağı belli değildi. Kader öncelerden karalanmış bir nota defterine kayıtlıydı. Her notada diğer izlerin karalamaları görülürdü. Üzücü olan buydu belki de. Belki de sadece düşünmekti yalnızlığa iten onu. Düşünmeyi seviyordu. Çünkü Onun için düşünmek, insanlardan saklanılan mahrem şeylerin biriktiği bölge değildi sadece. Onun için düşünmek, insanları asıl farklı kılan o küçük sahneciklerin ön prova sahnesi idi ve her sergilenen oyun burada bir süzgece tabi tutulurdu, fakat aralarından biri vardı ki süzgece takılmış, düşünce sınırlarını zorlayan katılıktaki bu oyun onu gittikçe sınıyordu. Katı olan oyunun içinde bulunuyordu, gittikçe süzgeçten geçmesi zorlaşan bu oyunu yumuşatmak için elinden geleni yapıyordu. Fakat işe yaramıyordu. Gördüğü o güneşe doğru baktı. Yavaş yavaş yok olurken her şey içinden düşündü Unutma evlat, bir amaç için yaşadıysan eğer, o amaç için ölmeye mecbur edilirsin.

    Aklının hala bu küçük tirad tarzı şeyde kalmış olması. Hala düşüncelerinin sanat için oluştuğunu kanıtlamaya çalışmaları. Onun üstüne gelen bu sözcüklerden kurtulma çabası içinde boğuluyormuş gibiydi. Sanki ona bir şeyler anlatıyordu sözcükler. Amaçladığı şeyler doğrultusunda yürümeyi, gözlerini kırpmadan sessizce yaşadığı gibi olması, ölüm çemberi onu sarsa dahi bir Çılgın At, bir Che Guevara gibi ölmesi. İstediği sözcükleri yerine koyma gelişmiş olması onu sözel sanatlara doğru ilerletiyordu.

    Sakince bakındı etrafına, insanların büyük bir kısmı şakalaşarak eğleniyorlardı aralarında, geriye kalan kısım ise kenarda oturmuş kafalarını dinlemeye çalışıyorlardı. Hayat buna benzerdi işte. Bir ön plan vardı, bir da arka plan vardı. Arka planda olan insanlar yani küçük insanlar, geriye kalan zamanlarını kendine ayırmayı seven insanlardı. Ön planda olanlar ise, çevreye iyi görünmek için gerekli her şeyi yapmaya hazır olanlardı. Bu ön planının keyfi bütün sınıflar için önemli idi. Onlar kendilerini üstün tutmaya çalışanlardı. Onlar mükemmeliyeti yaratmaya çalışanlardı. Ne yazık ki yanıldılar. Bir insandan mükemmel olunmayacağını anlayamadılar. Düştüler, kalktılar. Sonunda anladılar ki el üstünde tutuluyorlar. Böyle devam dediler, böyle devam akıllarını sömürmeye, böyle devam en iyi olduğumuzu kabul ettirmeye. Öylece sonsuza kadar yaşacaklardı, küçüklerin üstünden prim sağlayarak, büyüyeceklerdi. Küçüklerin terli sırtları ise onlara yol verecekti.

    Yüzünde hala duran o küçük gülümseme ile kıza bakıyordu hala. Onun burada olma nedenini bilmese bile, tahmin yürütmeye çalışıyordu. Buraya sadece kafa dinlemek için gelmiş olabilirdi. Zaten bu “sulu” yere hangi kafası bozuk kişilik eğlenmek için gelirdi ki. Ondan beklediği tek şey bir cevaptı. Bu cevabın gecikmiş olması onu biraz tedirgin etmişti. Sanki başından kötü bir olay geçmiş gibi bakıyorlardı. Ne olduğunu ya da ne yaşadıklarını soracak kadar görgüsüz değildi. Aslıda çok içli dışlı değildi onun. Fakat bu konu konuşmamasını sağlamıyordu.

    Kızın gözünün üstüne ilk dokunuşundan sonra yaşanacak olayları sezinleyebilmişti. Çevrelerindeki o insan topluluğu. Gerçekten bir bayana güç kullanacak kadar kötüleşmemişti, sadece kendini korumaya çalışırdı. Ona zarar vermek onun âdeti değildi ve sanki bu ortam kavga etmek için hazırlanmıştı. Sallanan sarı yapraklar, iğrenç çamur ve iki yarışmacı. Eh, Dövüş başlasın madem. Ama, fakat, lakin. Bayanlar önden. Yüzündeki o gülümseme ile bakıyordu hala ona, onun sesinin kulağına dolduğunu hissetti ‘‘İyi hayalet çocuk, sende nasılsın?’’ Hayalet çocuk mu? Duymadığı lakabı bu muydu Lucifer aşkına! Aslında fazla da önemsemesine neden yoktu. Önemsiz bir lakaptı sonuçta ‘‘Onu hemen söndür yoksa canını yakarım çocuk.’’ Bir dakika! Ney? Efendim. Tekrar oynat Uğurcuğum. Bu neydi böyle. Kendi kendine gülmeye başlamıştı. Sonra birden durdu ve yüzüne o hissiz ifadeyi yerleştirdi. Bunların olacağını, insanların toplanacağını biliyordu. O sönük anarşist tarafı alevlendi ve elindeki sigaradan büyük bir nefes daha alarak havaya doğru üfledi BOM! Kahkahalara boğuldu, kendisini toparlamaya çalışarak işaret parmağı ve orta parmağı arasındaki sigarayı, baş parmağı ve işaret parmağının arasına aldı.Bu onu kışkırtma yoluydu.Elini her ona doğrulttuğunda o zehirli madde ile göz göze gelecekti Bunu nasıl yapacaksın.Yoksa?!Küçükken yoldan beni yoldan alıp evlerine götüren amcaların neler yapmaya çalıştığını mı anlatacaksın? Kahkahalara boğuldu ve sigaradan bir nefes daha alıp havaya üfledi. İzmariti yere atıp, ayağıyla çiğnedi Canımı yakmanı çok istiyorum, ilk kez bu kadar canlı bir tehdit gördüm karşımda. İğrençleşme çabası işe yarardı. Fakat bu kızda nasıl tepkiler oluşturacağından emin değildi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Gökkuşağının Bittiği Yer
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Chosen Master RPG :: Arizona Devlet Lisesi :: 
BAHÇE
 :: Yapay Göl
-
Buraya geçin: