Chosen Master RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Chosen Master RPG
 
AnasayfaAnasayfa  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Kurgu
    Profesör Austin'in deneyi yalnızca özel yetenekli gençlerin ortaya çıkmasına sebep olmamıştı. Okul pencerelerinden, kapılarından sızan buharın; toprakla, havayla, suyla ve çeşitli elementlerle etkileşimi sonucu bir takım varlıklar daha oluştu. Bunlar tekin yaratıklar değildiler ve gelecekte özel yetenekli Master'lara büyük sorunlar çıkaracaklardı.
Yönetim Kadrosu
Şeytan ve Tanrı Ynetici2Şeytan ve Tanrı Ynetici3Şeytan ve Tanrı Ynetici4
Duyurular
#Sitemiz açılmıştır.

#Sitemizdeki avatar boyutu, 150|3xx'dir.

#Sınıf başkanı seçimlerine adaylık için lütfen Tık.


 

 Şeytan ve Tanrı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Cesare Giosuè
Ingenious | Tiro
 Ingenious | Tiro
Cesare Giosuè


Nerden : Vatikan.

Şeytan ve Tanrı Empty
MesajKonu: Şeytan ve Tanrı   Şeytan ve Tanrı Icon_minitimeSalı Eyl. 06, 2011 7:59 pm

Hanginize tapmalıyım, diye sormak istiyordu âdeta Vatikan'ın sokaklarında yürürken. Beş yıl önce, bu sokaklardan çaresiz bir çocuk olarak ayrılışı... Hatırlamak zor değildi; ama bedeli ağırdı. Beyninin içinde dönüp dolaşan bin türlü tilki tam uykuya dalmış derken tüm hücrelerinin bir anda gerildiğini düşündü, başına saplanmış ağrı ile. Sanki bir uğultunun ortasında kalmış ve aklını ytirimek üzereymiş gibiydi hâli. Ama yine de ilerlemek adına adımlarını aksatmıyor, sessizliğe bürünmüş Vatikan gecesini izliyordu. Ayakları geniş meydanın tabanına bastığında birkaç saniyede bir etrafa yayılan tak tak sesleri son bulurken kolundaki sızlamanın geçmesini umdu. Baş ağrısı, kendini şiddetlendidikçe kolunda yeni yeni boy gösteren ağrı da güçleniyordu. En sonunda derin bir nefes alarak yürümeye devam etti. Temiz hava, ciğerlerine doldukça rahatlıyordu, zihinsel olarak; ama fiziksel anlamda hiçbir rahatlama yaşamıyordu. Her saniye güçlenen bir acıyı kalbin kan pompalaması gibi vücuda yayan beyni sanki durmuştu. Belki de anılardandır, diye düşünürdü normal zamanlarda; fakat şimdi yapabileceği son şey düşünmekti. Gerilmiş yüzü bariz bir şekilde rahatlarken bedeni, Bazilika'nın girişine yaklaşmışken yığıldı.

Karanlık... Aynı o gündeki gibi... Karanlıktı, evet; ama farklıydı burası, şimdi. Sessiz, boş. Roma'nın engin gücü altında boyun eğmiş çocuk, sırtında bir çanta ve belinde bir katana ile etrafta geziniyordu. Bazıları onunla alay edercesine onu süzüyor, bazıları kahkaha atıyor bazıları ise korkuyormuş gibi -aslında iğrendiklerinden- ondan uzaklaşıyordu. Kir içinde kalmış beyaz kıyafetleri, pahalı görünse de kimse onu nereden aldığını sormaya cesaret bile edemiyordu. Ay, bulutların arkasına saklandı, sonra da üç adam masumluğun elindeki tüm gücü almak için beyaz kıyafetli çocuğun yanına yaklaştı. Çevresini sarmışlardı aslında, yapabileceği hiçbir şey yoktu ya onun. Ne yapabilirdi küçücük çocuk? Kendini korumasını biliyordu ve ustasının ona verdiği kılıcı kınından çıkarttı. "Sadece iblisleri keser." Bunu söylemişti Japon eğitmen, kılıcı Cesare'ye verirken. Öldürmeyecekti karşısındakini, yalnızca kendini kurtaracaktı. Tutmayı bile bilmediği katanayı elinden geldiğince hızlı bir şekilde savurduğunda havaya doğru sıçrayan bir kelle ile beraber koluna birkaç damla kan kondu. Sol kolunun dirseğinden bileğine doğru indikçe kolunun iç tarafından azalıyordu kalan kan. Bileğine vardığında kolunda kuruduğunu fark etti onların. Diğer adamlar korkup kaçarken şok olmuştu; ama bunun farkında değil gibi normal bir şekilde çeşme aramaya başladı, kılıcı kınına bırakırken. Küçük adımları, hızlıydı; fakat kabarıp inen göğsü kadar hareketli görünmüyordu. En sonunda bir su birikintisi gördü, bir evin camının önünde dökülmüş su, kir içinde olsa da onunla önce kolunu sonra da yüzünü yıkadı ama gözlerini koluna çevirdiğinde "Tsubasa" (Japonca kanat) yazdığını fark etti. İblis Kovuculuğu öğrendiği ustası bir Japon olduğundan Japoncayı okuyabiliyordu; ama buna anlam veremiyordu. Onu silmeye çalışırken sağ eliyle, koluna değdi yüzük parmağı üç kere dokundu değişik bir ritimle. Birden fırlayıp çıktı mor, yarım metrelik, yarasayı andıran garip yaratık. Baktığınızda büyüklük dışında pek fark göremezdiniz; ama onun yarasa olmadığını anlayabilirdiniz. Ona baktığında düşüp kalmıştı ve mor yaratık, bir anda ortadan kayboldu. Uykuya dalarken
"Belki de gerçekten bir iblisin oğluyum." diye geçirmişti aklından. Ne olduğunu bilmediği hâlde ileride öğreneceği yeteneğini kısmen de olsa kullanmıştı; ama bedeni bunu kazanmak için bir kelleyi bedenden ayırmıştı.

Uyandığında, gözbebeklerinin içine işleyen bir yüz gördü, Papa. Bir zamanlar babası gibi hissettiği Papa'ya baktı ve ardından gözlerini sol koluna çevirdi. Hâlâ vardı o yazı, iblis çocuğu olmadığını kanıtlayan tek işaretti belki de o; ama ne olduğunu bile bilmiyordu onun. Tsubasa diye geçirdi içinden ve o kanı teninde hissedişinin üzerinden geçen beş yıl üzerine dinindeki değişimleri hissettirmeden yavaşça kalktı. Bazilikadan dışarı, geldiği yere doğru dönerken, dudakları hiç kıpırdamamıştı. Peki ama bunların nedeni neydi? Belki de Şeytan ve Tanrı'nın üzerinde kumar oynadığı bir bedendi.


Not:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Şeytan ve Tanrı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Chosen Master RPG :: Dünya Başkentleri :: 
ROMA
 :: San Pietro Bazilikası
-
Buraya geçin: