Svyönne Ólafursdóttir Sobrius | Tiro
Nerden : ísland Lakap : ebe nine
| Konu: mushrooms like lace Salı Eyl. 06, 2011 3:15 pm | |
| Her zaman yalnız bir yerde kalmak isteyen Svyönne'in neden dünyanın en kalabalık parkına geldiği hâlâ bir bilinmezlikti. Dışlandığı dünyadan uzaklaşmaya, kendi kendine yaşamaya çalışıp buraya gelmesi ironinin ta kendisiydi. Burada yaşnız kalabilme ihtimali yüzde sıfır gibi imkânsız bir olaydı. Ama yemyeşil ama kalabalık park anlamsız bir şekilde Svyönne'e çekici gelmişti. Parkın patikasından ilerlerken, insanları seyrediyordu. Yanından geçtiği her insanın suratını ve hareketlerini büyük bir dikkatle inceliyordu. Çocukluğundan beri bunu sık sık yapardı, bu onun çok hoşuna giderdi ve en sonunda dünyada ne çok çeşit insan olduğu kanısına varırdı. Gülümserdi sonrasında uzun uzun. Yıllardır yaptığı bu hareketten hiç bıkmamıştı, tepkisi de asla değişmemişti. İnsanları bu kadar çok incelese de, insanların hareketleri doğadaki varlıkların özelliklerinden daha mistik, daha çekici gelmiyordu. Yaşadığı yerle ahenk içinde olmak her zaman tercih edeceği şey olurdu. İnsanların çoğu bu ahengi yakalayamıyor, yaşadıkları evrende saygısız bir biçimde yaşıyorlardı. Bu engellenemez olaya Svyönne ilgisiz kalamıyordu, bunu engelleme gibi bir seçeneği de yoktu. O yüzden insanlardan uzak yaşamaya karar vermişti, onlardan bedenen çok uzak olamasa da, ruhen çok uzak olmaya...
Pazartesi gününün azizliğinden midir, yağmaya başlayan yağmurdan mı, o kocaman park büyük bir hızla boşalmaya başlamıştı. Birkaç saat önce hava günlük güneşlikken dolu olan banklar, yollar, şimdi yerini sükunete bırakmıştı. Ağlayan bebekler, kavga eden çiftler, hatta iğrenç sesler çıkaran kuşlar gitmişti. Şimdi tamamen yalnız denebilirdi, ancak en küçük insan bile görmek istemiyordu. Bura hakkında az da olsa bilgisi vardı, insanların çok az gittiği bir köşeye gidecekti, yağmur kokusu ve kendiyle baş başa olmak istiyordu. Bunun düşüncesi bile Svyönne'i hızlandırmaya yetmişti.
Kısa süren bir yolculuğun ardından istediği yere varmıştı. Tahmin ettiği gibi burada hiç kimse yoktu, zaten parkın ortalarında bir yerlerindeydi. Büyük ağacın altında ıslanmayı göze almadan oturmak ve yağmurun o mükemmel sesini dinlemek istiyordu. Yavaş yavaş ağacın olduğu tarafa doğru gidiyordu ki... Karşısına garip görünüşlü ve saçma bir giyime sahip olan bir çocuk çıkıverdi. Tipinden sorunlu biri olduğu anlaşılabiliyordu, şimdi de sorun çıkaracağa benziyordu. Svyönne'in gitmeyi hedeflediği ağacın yanından yavaş yavaş gelen çocuk, uyuz bir biçimde ağzını açıp konuşmaya başladı. "Buraya her isteyen giremez. Özellikle senin gibi süs bebekleri asla." gibi iğrenç bir cümle kurduktan sonra sustu. Görünüşünden dolayı yargılayan insanlardan her zaman nefret etmişti ve şimdi susmayacak, gerekirse onu zor duruma düşürecekti. "Buranın sana ait olduğuna dair bir şey göremedim, üzgünüm. Ayrıca bana bir daha cicili laflar söylersen, sonuçlarına katlanırsın." Ancak karşısındaki çocuk iflah olmamışa benziyordu. Her aptal genç gibi, bu çocuğun da Svyönne'i korkutmaya çalışıp biraz şiddet uygulayacağına emindi. Siyah giyinimli çocuk pis bir şekilde sırıttıktan sonra gözden kayboldu. Aradan birkaç saniye geçmemişti ki, Svyönne ensesinde bir sıcaklık hissetti ve o çocuğun arkasında olduğunun farkına vardı. Sanırım bu çocuk da onun gibi özel yeteneklere sahipti. "Neler yapabileceğini aklın bile almaz, eğer şimdi gitmezsen bunları sana göstermek zorunda kalacağım." Çocuğun karşısındakini korkutmaya çalışacağını Svyönne tahmin edebilmişti. Ama Svyönne de onun düşündüğü gibi çelimsiz bir kız değildi, bu yüzden şimdi yeteneklerini gösterme sırası ondaydı. Zaten gerçekten çok hiddetlenmişti, bu onun için bulunmaz bir fırsattı. Arkasını aniden döndü ve çocuğun kolunu tutarak, "Kendini bir şey sanma seni aptal," dedi ve o sırada tuttuğu yerde mantarlar oluşmaya başlamıştı. "benim yapabileceklerimi de aklın almaz. Şimdi eğer canımı sıkmaya devam edersen, bundan daha fena yaparım!" diye bağırdıktan sonra elini hafifçe hızlıca oğlanın kolundan çekti. Çocuğun kolu iğrenç mantarlarla dolmuştu, bu gerçekten iğrenç bir görüntüydü. Çocuğun gözlerinden dehşete düştüğü belli olabiliyordu, Svyönne'in de özel yeteneklere sahip biri olabileceğini tahmin etmemişti. Gününün mahvolduğunu düşünen Svyönne, arkasını dönüp gitmeye hazırlandı. Ancak çocuk hala yılmışa benzemiyordu, kendini kanıtlayamadığından saldırmayı tercih etmişe benziyordu. Eliyle ufak güçte bir ışık topu yaratıp, Svyönne'e fırlattı. Çok canını yakmasa da, savrulmasına yetmişti. Svyönne gerçekten sinirlenmişti, toparlandıktan hemen sonra çığlık atarak çocuğun gözlerine dokundu, dokunduğu yerler iğrenç bir hal alıyordu. Gözlerinin üzeri küçük şişlerle, mantarlarla dolmuştu. Ardından çocuk harekete geçemeden aynı şeyi elleri için de yaptı Svyönne, bu onun gerçekten sinirlendiğini gösteriyordu. Onu sözlü yıpratan kimseye bu kadar kötü davranmamıştı şimdiye kadar. Geriye çekildi ve yaptığı şeye bakıp ufak çaplı dehşete kapıldı. Bir şey demek istemedi, zaten çocuk acı içinde kıvranıyordu. Daha fazla bakmaya dayanamayan Svyönne, hızlıca arkasını dönüp koşmaya başladı. Central Park'taki bu kötü macerası, son bulmuşa benziyordu.
| |
|