Chosen Master RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Chosen Master RPG
 
AnasayfaAnasayfa  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Kurgu
    Profesör Austin'in deneyi yalnızca özel yetenekli gençlerin ortaya çıkmasına sebep olmamıştı. Okul pencerelerinden, kapılarından sızan buharın; toprakla, havayla, suyla ve çeşitli elementlerle etkileşimi sonucu bir takım varlıklar daha oluştu. Bunlar tekin yaratıklar değildiler ve gelecekte özel yetenekli Master'lara büyük sorunlar çıkaracaklardı.
Yönetim Kadrosu
Sıkıntılı Ziyaret Ynetici2Sıkıntılı Ziyaret Ynetici3Sıkıntılı Ziyaret Ynetici4
Duyurular
#Sitemiz açılmıştır.

#Sitemizdeki avatar boyutu, 150|3xx'dir.

#Sınıf başkanı seçimlerine adaylık için lütfen Tık.


 

 Sıkıntılı Ziyaret

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Euterpe Châtillon
Fortunatus | Tiro
 Fortunatus | Tiro
Euterpe Châtillon


Nerden : İngiltere.
Lakap : Eu ya da çok bilmiş. Siz ikisini de demeyin. Euro'da Carmy'e aittir, öyle diyeni döveriz. ^^

Sıkıntılı Ziyaret Empty
MesajKonu: Sıkıntılı Ziyaret   Sıkıntılı Ziyaret Icon_minitimeSalı Eyl. 06, 2011 10:55 am

    Yüzünü buruşturarak kalabalığa doğru baktı. Çikolataya batırılmış gibi duran gözleri etrafı büyük bir sinirle tarıyordu. Memnun muydu? Her zaman ki gibi, hayır. Sevdiği şehirde olması bile içindeki nedensiz nefrete engel olamıyordu. Belki de buradan uzak kaldığı içindir, kim bilir? Başını biraz daha kaldırarak gözlerine perde indirdi. Derin bir soluk çekti içine, bundan güzel ne olabilirdi ki? İngiltere’nin bu yağmurlu havası, toprak kokusu ile karışınca yüzünde güller açardı adeta. Çocukluğunun geçtiği bu şehirde anılarını canlandırmak diğerlerine oranla öyle zordu ki. Her an bir kriz geçirecek diye kendini hastalıklı hissediyordu. Belki de bu yüzdendi içindeki bitmek bilmeyen öfke. Neden o? Neden bir başkası değil de kendisi? Bunun cevabı saçma bir şey olamazdı. O özel biriydi ve bu yüzden zaman kavramlarını ayırt edemiyordu. Bir dakika, öncelikle sakin olmalı ve bunu rahat bir kafa ile düşünmeliydi. Yürümeye devam ederken yine aynı şeylerin olmasından da korkuyor gibi tedbirli adımlar atıyordu. Bir kriz geçirse kimse yardım edemezdi. Belki hastaneye götürürdü herkes onu. Ancak birkaç saat sonra hiçbir şey olmamış gibi uyanan genç kızı görünce şaşkınlığa uğrarlardı. Klasik şeyler… Ailesiyle birlikteyken de olmamış mıydı? Küçükken de böyle şeyleri görürdü. Sıcak yatağındayken kan ter içinde uyanır çığlıklar atmaya başlardı. O sırada bir şeyler yine kararır ve beyni boşalırdı. Geçmek bilmeyen o zaman kütlesini tatmak… O kadar berbat bir özellikti ki. Sanki boşluktan aşağıya düşüyordunuz. Sonunda ise burnuna dolan lavanta kokusu ile açılırdı gözleri ve ‘‘Merhaba Euterpe.’’ diye şakıyan annesinin melodik sesiyle uyanırdı. Hiç de güzel olmayan bir sabah… Böyle diyerek geçmişti hayatı. Görüleri dışında her zaman mutluydu. İçinde durdurulamayan bir enerji ile mutluluk saçardı etrafına. Fakat son günlerde gittiği okul ve eğitimleri artık onu usandırıyordu. Normal bir insan olmak zor muydu? Zekiydi üstüne üstlük eski okulunda birinciydi. İnsanların tanımlayamayacağı bir zekaya sahipti. Fakat neden bu görüler onu ele geçiriyordu? Mutlu değildi, daha şimdiden sıkıntı çekiyordu. Nefesini tuttuğunu fark edince içinde tuttuğu soluğu dışarıya vererek İngiltere’nin havasına karşı sımsıkı sarıldı paltosuna. Klasik İngiltere. Sıcak mı olmasını beklerdiniz? Yürümeye devam ederken acı bir şekilde gülümsedi. Birkaç metre sonra karşısına çıkacak büyük beyaz ev ona yine eskileri hatırlatacaktı. Bir görü daha görmemeyi dilerken yağmur yağmamasını da dileyemezdi ya? Evet, sadece gökyüzünden birkaç damlanın yüzüne ferahlık getirmesini istiyordu. Böylelikle üzerinde bulunan kirli ruhu, yağmur damlaları ile arındırabilirdi.

    Beyaz evi görünce bir anlığına gözleri kararsa da ayakta durup buna engel olabilmişti. ‘Sakin ol Euterpe, sakin ol.’ Rahatlatıcı kelimeleri beynine doldururken büyük demir kapılardan geçti. İşte böyle olacaktı. Sakin ve sessiz… Hem annesi ve babası onu büyük ihtimalle özlemişti. Ailenin en sevileni olmak kolay değildi. Her ne kadar iç karmaşalar yaşansa bile. Daha yeni kırpılmış çimen kokunun burnuna dolarak tenini ele geçirmesiyle kendini her ne kadar çimenlere atmak istese de bunu yapmayacaktı. Beş yaşındaki Euterpe yoktu, artık on yedisine basacak olan ve mantıklı düşünen bir Euterpe vardı. Unutmadan bir de olağanüstü olması vardı. Sıra dışı güçler, büyülü varlıklar… Ne kadar sürecekti ki bu peri masalı? ‘Umarım sonu mutlu biter.’ diye düşünerek gülümsedi. Kafasını iki yana sallarken büyük malikânenin merdivenlerinden de çıkmaya başlamıştı. İşte çocukluğunun geçtiği Châtillon malikânesiydi burası. Diğer kuzenlerinden ayrı bakılmış ve daha fazla özenle büyütülmüştü. Ama tersine diğerleri gibi fazla şımarık değildi. Mantıklı ve zekice düşünmeye adanmış bir genç kız yetişmişti. Ailesinin de istediği gibi fazlasıyla zeki… Büyük kapıyı çalarken sadece ailesine odaklandı. Yeteneğiyle ilgili tek kelime bile etmeyecekti. Kapıdan gelen gıcırtı ile gözlerini ayakucundan kaydırdı ve önünde duran beyaz önlüklü genç kıza baktı.
    ‘‘Bienvenue dame.*’’ Sözlerin ardından gülümsedi ve genç kızın açtığı kapıdan içeriye girdi. Hala aynıydı. Doğru ya birkaç ayda ne kadar değişebilirdi? Yere serilmiş beyaz yumuşak halıyı hatırlayınca gülümsedi. Az mı kirletirdi bu halıyı? Tabi dadısı bunu fark ettikten hemen sonra genç kızın peşine takılırdı. Ceza mı? Euterpe asla ceza almayan minik bir cadıydı. O zamanlar cadı olması normaldi elbette, her miniğin kanında yaramazlık vardı. Yıllar geçtikçe değişmişti, o ayrı. Ayak seslerini duymadığı için sadece ayaklarının altındaki halıya bakıyordu. ‘‘Tatlım!’’ melodik sesi duyunca hızla kafasını çevirdi ve sarı saçlı bayanı gördü. Sar saçları her zaman ki gibi dalga dalga omuzlarına dökülüyordu. Yeşil gözleri kızını görmenin mutluluğu ile daha bir canlıydı sanki. Bu genç kızın içine de bir huzur doldurmuştu. Belli ki babası ortalıklarda yoktu. Fazlasıyla üzücü… Bayan Châtillon, kızına fazla bağlı olabilirdi ama Bay Châtillon her zaman daha farklıydı. Sanki kızının yanındaki eksikliği özlüyor ve Euterpe’e daha da fazla bağlanıyordu. Genç kız ne yaparsa yapsın bunun cevabını alamamıştı. Ancak şimdi bunu bulabileceğini düşünüyordu. Her ne kadar kin duyduğu yeteneğini kullanacak olsa bile buna razı gibiydi. Annesinin kollarından yavaşça sıyrılırken bir kedi gibi mırıldanıyordu. Küçükken de kedi gibi mırıldanması ile meşhurdu zaten. ‘‘Merhaba anne, seni çok özledim.’’ Gerçekten de özlemiş miydi acaba? Kafalarda soru işareti bırakacak bir cümleydi elbette ancak Euterpe belki kendine bile itiraf edemiyordu. Kendine verdiği sözü tutamadığı için içinden lanet ederken bir yandan da annesine bakıyordu. Annesinin güzel yüzüne bakarken kadının güldüğünü fark etti. Bu da ani olmuştu tabi… Uzun süredir onu gülerken görmüyordu. ‘‘Ah tatlım üzgünüm. İçeri geç lütfen.’’ Hala kibar ve Fransızlar gibi konuşuyordu kadın. Euterpe, annesinin Fransa da eğitim görmesine bağlıyordu. Yoksa oda tam bir İngilizdi. Kendisi saf bir İngiliz ise annesi de onun kadar İngilizdi. Üstüne üstlük aksanında ki değişiklik hoşuna da giderdi, aynı arkadaşlarının hayran kaldığı gibi. Düşüncelerine küçük bir tebessümle karşılık verirken annesinin sorusuna da verecek cevabı düşünüyordu. ‘‘Ne içersin tatlım?’’ Aslında bol sütlü bir kahveyi tercih edebilirdi. İçini ısıtacak ve sohbete tat katacak… Fakat dudaklarının arasından hiç beklemediği bir sözcük çıktı. ‘‘Eski günlerdeki gibi vişne suyu istiyorum.’’ Eski günler… Doğum günü partileri… Tabi bir de ‘o’ vardı. Gözleri dolarken kendini sakinleştirme çabası da boşa gidiyordu. Yanağından süzülen inci tanesini annesi bile görmüştü. Hızla kızının yanına gelip bekleyen hizmetçiyi eli ile kışkışladı. Ancak kim biliyordu ki onu? Annesi bile bilmiyordu. O ana dönmek istese de derin bir nefes aldı. Özlemişti. O kişiyi özlemişti. Elinin tersi ile yanağını silerken tekrar başını kaldırarak gülümsedi. ‘‘Bir şey yok. Sadece babamı özledim.’’ Kadın kafasını sallarken tekrar ayağa kalkıp yerine geçti. Euterpe’in limonatası geldiğinde genç kız daha buruk bir şekilde gülümsüyordu. Birkaç saat sohbet ettikten sonra genç kız gitmesi gerektiğini anladı. Saat geç oluyordu fazlasıyla… Bayan Châtillon, güzel kızının ipeksi saçlarına öpücüğünü kondururken gözyaşları yanağından süzülmesin diye kirpiklerini kırpıştırmaktan başka bir şey yapmıyordu. Veda… Her şeyin bir vedası yok muydu? Peki, gerçekten de haklı mıydı genç kız? Bir peri masalında mıydı, bu da diğer masallar gibi mutlu sonla bitecek miydi?



    *Bienvenue dame; Hoşgeldiniz leydi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sıkıntılı Ziyaret
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Chosen Master RPG :: Dünya Başkentleri :: 
LONDRA
-
Buraya geçin: