Chosen Master RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Chosen Master RPG
 
AnasayfaAnasayfa  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Kurgu
    Profesör Austin'in deneyi yalnızca özel yetenekli gençlerin ortaya çıkmasına sebep olmamıştı. Okul pencerelerinden, kapılarından sızan buharın; toprakla, havayla, suyla ve çeşitli elementlerle etkileşimi sonucu bir takım varlıklar daha oluştu. Bunlar tekin yaratıklar değildiler ve gelecekte özel yetenekli Master'lara büyük sorunlar çıkaracaklardı.
Yönetim Kadrosu
If We Met Up At Midnight In The Hanging Tree Ynetici2If We Met Up At Midnight In The Hanging Tree Ynetici3If We Met Up At Midnight In The Hanging Tree Ynetici4
Duyurular
#Sitemiz açılmıştır.

#Sitemizdeki avatar boyutu, 150|3xx'dir.

#Sınıf başkanı seçimlerine adaylık için lütfen Tık.


 

 If We Met Up At Midnight In The Hanging Tree

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Lill Goldwill
Sobrius | Tiro
Sobrius | Tiro
Lill Goldwill


Nerden : İngiltere.

If We Met Up At Midnight In The Hanging Tree Empty
MesajKonu: If We Met Up At Midnight In The Hanging Tree   If We Met Up At Midnight In The Hanging Tree Icon_minitimeSalı Eyl. 06, 2011 10:46 am

8. Aileni ziyaret et.
Yer; Ailenin yaşadığı ülke veya şehir.
Kişiler; Yalnızca sen.


    Derince nefes aldı. Sonunda gelmişti buraya. Abisine haber vermemiş, tek başına uçmuş ve zorlu yolculuk sonrasında Lake District'e gelmişti. Etraftaki güzelliğe baktı. Doğa... Ona göre bir şey değildi. Fazla iyimserdi; fazla güzeldi. Yeşilliğiyle herkesi büyülerken Lill ondan bir adım daha uzaklaşıyordu. Peki ya deniz? Karanlık... İçine kapanık bir kız gibi geliyordu Lill'e. Sinirlenince avazı çıktığı kadar bağırmasa da, var gücüyle yarattığı dalgalarla insanları kötü bir havaya sokan, bu nedenle gökyüzünün kararmasına sebep olan hep deniz oluyordu. Belkide rüzgâr. Ama, Lill için öyle değildi. Bütün bu karamsarlığı yaratan her zaman deniz olmuştu. Evlerin arasında yürürken yeteneğini kullanmamaya çalışıyordu. Hatta kapatmaya çalışıyordu bile denebilir. Sırf bu yüzden zaten fahişe lakabını almayı başarmıştı. Ama elinde olan bir şey değildi ki. Lill'de memnun değildi zaten bu yetenekten. Her gün bedenini bir başkasına satmak... İğrenç bir şeydi. Yanından geçen adamla göz göze geldi bir an için. Mavi gözleri, koyu sarı saçları ve kaslı vücuduyla kendi yaşıtındaki kadınları ayartması zor olmuyordur herhalde. Ama şu an söz konusu kişi Lill'di ve bu durumdan hiç hoşlanmamıştı. Otuz beşini geçmiş adam kulağına eğilip, bir kızın tüylerini ürpertecek kelimeleri fısıldadığında Lill sadece tek bir tepki verdi. Orta parmağını gösterip yoluna devam etti.

    Buradaki insanların aksanında bile bir gariplik vardı. Abisiyle kendisi kraliyet İngilizcesi'ni kullanıyorlardı; zaten fazlasıyla garip bir aksana ve kelimelere sahiptiler. Ancak buradakilerin kullandığı yerli dili anlaması biraz güç oluyordu. Kahverengi saçlarının yüzünü örtmesine izin verdi. Buz mavisi gözlerini kimsenin görmesini istemiyordu. Kapalı havaya rağmen sokakta insanlar vardı. "Yağmur yağacak." Kendi kendine mırıldanıp adımlarını hızlandırdı. Uzun bacaklarıyla koca koca adımlar atıyor; aynı zamanda birisinin onu takip etmediğini kontrol ediyordu. Sahile indiğinde okkalı küfürlerinden bir tanesi savurdu. Fazlasıyla yorulmuştu. Telefonu kapalıydı ve cebinde her zamankinden daha az para vardı. Boynundaki haç kolyesini uzunca öptü.

    Sahilin diğer ucuna vardığında gözlerine söz geçirememişti. Ufak damlalar yanaklarından süzülürken gözlerinin mavisi daha fazla belli oluyordu; tıpkı annesininki gibi. Yere çömelip elini suya değdirdi. "Merhaba anne, baba..." Kelimeler boğazında düğümleniyor, hıçkırıklarını zor tutuyordu. "Nasılsınız? Sizi o kadar çok özlüyorum ki..." Hıçkırıklarını tutamıyordu artık. Güçlükle yutkundu. Gözleri kızarmıştı. "Anne... Senin o tatlı gülüşünü, yaptığın çörekleri... Bana "Lillian'ım" diye sarılışını. Biliyor musun? Bana abim dışında kimse bana Lillian diye seslenmiyor. O kadar çok özlüyorum ki... Sesin kulaklarımda yankılanıyor bazen. Eve geç kaldığımda bana bağırışını bile özlüyorum. Ettiğimiz kavgalar gözümün önüne geliyor bazen; gülümsüyorum onlara. Anneme selam söyleyin bile dediğim oluyor, inanabiliyor musun?" Gözlerinden akan yaşların aksine gülümsemesi çelişki oluşturuyordu kızın suratında. "Sen nasılsın baba? Bir babanın yokluğunun ne olduğunu biliyor musun? Tabii ki biliyorsundur. Ama senin yokluğun diğer babalarınki gibi değil... Sen çok özeldin benim için. Bir kahraman, bir sevgili... Bütün her şeydin benim için. Belki abimde seninle aynı görevi görüyor gibi görünebilir; ama sen çok daha farklıydın. Sarı gür saçların, yeşile çalan mavi gözlerinle... İnsana sarıldığında, hatta ve hatta elini sıktığında aşıladığın güveni kimse aşılayamaz baba. Şu an ağlamama kızıyorsun biliyorum. Bende kızıyorum kendime. Annem ve babamın karşısında ağladığım için. Kendimi çok mahcup hissediyorum. Özür dilerim... Beni affedebilecek misiniz?"

    Olduğu yerde doğrulup göle doğru bir adım attı. Islanan ayakkabıları ve kaliteli kıyafetlerinin hiç önemi yoktu şu an. Gölün eğimine doğru ilerliyordu. Her adımda biraz daha giriyordu suyun içine. Su boynuna geldiğinde bir adım daha atıp bedenini suyun içine soktu. Kollarıyla kendi bedenini sarıp annesini ve babasını düşünmeye devam etti. Onları hissediyordu şimdi yanında. Onların sarılışını... Annesinin sesini kulağında fısıldadığını, babasının ise o her zaman yaptığı sarılmasını... Nefesini sonuna kadar tutuyordu. Ağzını açıp delilercesine çığlık atıyordu suyun altında. Haykırıyordu annesine ve babasına. Onları sevdiğini söyleyerek...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
If We Met Up At Midnight In The Hanging Tree
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Chosen Master RPG :: Dünya Başkentleri :: 
LONDRA
-
Buraya geçin: