Chosen Master RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Chosen Master RPG
 
AnasayfaAnasayfa  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Kurgu
    Profesör Austin'in deneyi yalnızca özel yetenekli gençlerin ortaya çıkmasına sebep olmamıştı. Okul pencerelerinden, kapılarından sızan buharın; toprakla, havayla, suyla ve çeşitli elementlerle etkileşimi sonucu bir takım varlıklar daha oluştu. Bunlar tekin yaratıklar değildiler ve gelecekte özel yetenekli Master'lara büyük sorunlar çıkaracaklardı.
Yönetim Kadrosu
And then roll on the kitchen floor, some f*cker with a pocketful of foreign change. Ynetici2And then roll on the kitchen floor, some f*cker with a pocketful of foreign change. Ynetici3And then roll on the kitchen floor, some f*cker with a pocketful of foreign change. Ynetici4
Duyurular
#Sitemiz açılmıştır.

#Sitemizdeki avatar boyutu, 150|3xx'dir.

#Sınıf başkanı seçimlerine adaylık için lütfen Tık.


 

 And then roll on the kitchen floor, some f*cker with a pocketful of foreign change.

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Varg Kjørsvik
Sobrius | Tiro
Sobrius | Tiro
Varg Kjørsvik


Nerden : Norveç

And then roll on the kitchen floor, some f*cker with a pocketful of foreign change. Empty
MesajKonu: And then roll on the kitchen floor, some f*cker with a pocketful of foreign change.   And then roll on the kitchen floor, some f*cker with a pocketful of foreign change. Icon_minitimeSalı Eyl. 06, 2011 12:05 am

    Tek kişilik rp.




    Central Park'ta o an içinde, belirsiz bir yöne doğru yürüyen türden bir mizaç hangi çağda dikkat çekse ve yorumlara yol açsa, şaşırtıcı olmazdı. İçinde bulundukları çağda ise bu özelliği dikkat çekmese asıl buna şaşmak gerekirdi. Gülümsemesinin herhangi birinin kendi şakalarına gülmesinden, bir arkadaşını selamlarken oluşan sırıtışından çok daha farklı olduğunu söylerlerdi. Yüzüne heyecan verici bir kişiliğin ipuçları bırakılmıştı. Aceleyle yapılan ve sonra uzun uzun pişmanlığı duyulan çok tehlikeli pazarlıkların öyküleri anlatıldı. Ve şeytanın, o her kötülüğün yazarının kendi akıllıca amaçları için açıklanamaz yetenekler, belirsiz özlemler ve doğal olmayan eğilimler aşıladığına dair örnekler verildi. Hepsinde genç adam baş karakterdi. Yaşına göre tahmin edilemeyecek kadar derin bir insandı, ve içkiye eğilim göstermeyen derin insanların sayısının pek az olması kuralına bir istisna değildi. Sarhoş olma gibi bir özelliği yoktu, isterse fıçılarca cin içebilirdi; yine de bir çizgi üzerinde yürüyebilirdi. Şu anda da kanındaki alkol oranı fazlaydı, ara sıra dışarı verdiği nefesindeki koku bunu doğruluyordu. Yine de kendindeydi. Gün boyu meydana gelmiş pek çok kafa karıştırıcı olay düşüncelerinin dinginliğini bozmuştu. Zihni açıklamasını yaptığı ve üzerine sürekli planlar yaptığı olaylar karşısında hızlı bir şekilde çalışıyordu. Islık çalarak bestesi hiç bitememiş bir şarkıyı zihninin başka bir kısmıyla tamamlamaya çalışır ve huzur bulabileceği parkın iç kısımlarına doğru ilerlerken elinde olmadan hafif bir huzursuzluk belirtisiyle yüzeyinden yansıyan gümüşümsü ışığının koyu karanlığı ancak kısmen yenebildiği yapay gölün kenarına bezgin ve rahatsız gözlerle baktı. Biri azımsanamayacak derecede daha yapılı olan iki silüetin fısıltıları kulağına gelecek kadar yakındı. Ah, hayır. İki aşk böceği olmasın. Birkaç saniye bunu düşünüp geri dönmeye hazırlanacakken belki de, ansızın fısıltı ve hırıltı karışımı tizleşen bir ses duydu.

    " Sana inanamıyorum. Ben seni o kadar severken sen nasıl?"

    Karanlığın içinde bir ateş topu hızlı bir şekilde büyür ve karşısında sudan bir kalkan oluşurken iki aşk böceğinden fazlası olduğunu anladı, farklısı. O zayıf kalkanın artık göz alacak bir şekilde genişlemiş ateş topu karşısında saldırıyı kıramayacağını biliyordu. Elini kaldırdığı sırada iri yapılı gencin saldırısı on sekizli yaşlarda olduğunu tahmin ettiği kızın kalkanına çarptı. Birleşimin etkisiyle oluşan patlama ve ışımadan korunmak için ince kumaştan koyu gri trençkotun kolunu gözlerine siper edip hafifçe yana döndü. Yerdeki sersemlemiş kızın başı ona saldıran gence bir kere baktıktan sonra ağırlıksızmış gibi yerle buluştu. Ateş kontrolcüsünün tizleşen sesinde sakinlikten eser kalmamıştı, çınlayan kahkasıyla beraber tekrar saldırmaya hazırlanırken kızı öldürmeyi göze aldığı, hatta kafasına koyduğu sezilemeyecek bir şey değildi. Öncekinden de büyük bir ateş topu hazırlamış olan adeleli genç davetsiz konuğun hızlıca kalkan kolunu görmedi. Kıvılcımlar saçan alev topu hedefini bulamadan en az ateş kadar göz alıcı bir enerji topu gencin göğsüne çarparken ateş topu saniyeler içinde küçüldü, küçüldü ve yok oldu. Konsantrasyonunu kaybetmesi ve saldırısının başarısızlığa uğraması karşısında afallayan ve bunun sebebini merak eden genç hırslı bir şekilde genç adamın bulunduğu tarafa döndü.

    "Sen de-"

    "Bu dünyayı temizlemek için bol bol vaktimiz var, acelemiz yok, Mösyö Bon Bon. Eğer öyle olsaydı seni de çoktan nüfus kaydından çıkarmış olurdum."

    Bon Bon öbeğinde had safhaya ulaşan genç adamın sesindeki alay, karşısındaki genci körüklüyordu. Yine de gencin hırsla karışmış şaşkınlığı yabancının giysilerini ve görünüşünü dikkatle incelemesini engellemedi. Zayıf ama atletik, ortalamadan uzun figürünün ana hatları önü iliklenmemiş trençkotun altında gri bol bir kardigan, kahverengiye bakan hardal rengi bir pantolon tarafından iyice belirginleştirilmişti. Parlayan gözlerinin rengini seçmesi zor değildi. Görünüşündeki, tavırlarındaki, konuşmasındaki ve özellikle işine karışmasındaki özgüven ondan en fazla dört beş yaş büyük olabilecek bu genç adamda farklı bir şeyler olduğu izlenimi uyandırıyordu. Ağzının kenarları son derece alaycı bir ifadeyle yukarı doğru kıvrılmıştı. Saldırısını yok etmişti ve alayla ona bakıyordu. Bu kadar yeterdi genç için, elleri minik bir hareketle belinin arkasında birleşirken Varg'ın sakin sesi duyuldu yine.

    "Yerinde olsam yapacağın şeyi yapmazdım."

    "Öyle mi?"

    "Kesinlikle."

    "Adım Paul, Bon Bon değil."

    Ateş kontrolcüsünün tıslayan gülüşü gece böceklerinin uğultusuna karışır ve arkasında büyüyen kıvılcım destesini ortaya çıkarırken genç; genç adam derin bir nefes verdi. Öne doğru uzanmış, avcu gökyüzüne bakan sol elinin ince uzun parmaklarını ritmik bir şekilde kapatmaya başladı. Bir, serçe parmak. Ateş bükücü ani bir his değişimi yaşarken saldırmaya hazırlanıyordu. İnce parlak çizgi göğsüne çarptığında ne olduğunu anlamak istercesine karşısındaki adama baktı. Yüzünde şaşkın bir ifade oluşurken geniş elleri kıvılcım desteleri oluşturmaktan vazgeçerek göğsüne gitti, inledi. Minik kıvılcımlar çimenlere değmeden sönerken göğsündeki ani patlama sonucu fizyolojisine ters olarak birkaç saniye nefes alamadığını hissediyordu. Ciğerlerindeki hava çekilmiş gibi. Yüzük parmağı. İki. Başka bir patlama. Karnında bu sefer. Gözleri ona bakan parlak mavi gözlerle buluştu. Gücünü düşünmeden harekete geçtiği yabancının gerçek gücünü hesaplamamış, hesaplamaya çalışmamış olması aptalcaydı. Onun da özel yeteneği olan birisi olduğunu düşünememeso, ahmakçaydı.

    "Sana inanamıyorum! Sevgili Bon Bon! Sana inanamıyorum mu demiştin! Ah! Algılıyorum! Ortalıkta gezen ve yaşıtlarını öldürmeye çalışan gençler, ha? Bir şey söyleyeyim. Sana inanamıyorum Paulie Bon Bon. Kişisel görüşümü tekrar etmeme gerek var mı?"

    Gülümsemesi genişlerken dişleri ortaya çıktı.

    "Benim görüşümün seninkinden keskin olduğuna seni ikna edeceğim."

    Paul'ün sağ eli geniş boğazına doğru kayar ve ağzını sonuna kadar açarken yüz kasları kasılmıştı. Yüzü hafif bir vişne çürüğü rengine girerken göz bebekleri istemsizce titriyordu. Bakışlarını genç adamın üzerinde sabitlemeye çalıştı. Lanet olası adam ona ne yapmaya çalışıyordu? Burada öldürmezdi onu, öldürmeyecekti yani değil mi? Zihninin arkasında biraz önce Agriada'yı öldürmenin eşiğine geldiği düşüncesi onu dürtüklüyordu ama bunu geri itti. Ayıracak vakti yoktu. Ciğerleri ihtiyacı olan havadan yoksun bir şekilde karaya vurmuş bir balık gibi göğsünün içinde boşuna açılıp kapanıyordu. Acısını dindirmeye yetmiyordu çektiği oksijen. Vücudunda bir karıncalanma hissetti. Gözlerinin önünde beliren minik siyah noktacıklar görüşünü istila etmeye başlamıştı. Adamı durdurabilmek için ellerini önünde çaprazlama birleştirdi. Bunu yapmak için ne kadar büyük bir efor sarf ettiğini fark edince içinde karşısındaki adama duyduğu öfke daha da alevlendi. Avuçlarının arasında büyümeye başlayan alev topu etrafı aydınlatıyordu. İşaret parmağı. Üç. Tam yüzünün ortasında patlayan bir enerji dalgası. Elleri takatsiz bir şekilde çözülerek vücüdunun yanlarına doğru düştü. Yüzünün rengi hafif vişne çürüğünden bozulmuş et rengi bir mora dönmüş, koyu kahverengi gözleri yuvalarından uğramıştı. Varg gözlerini ateş bükücüden ayırmadı.

    "Yerde yatan kızı görüyorum. Güzel bir kız. Bak ona! Onu iyice incele! Şimdi Bon Bon, beynindeki düşünceleri- düşünceleri, diyorum sana - fikirleri - algılayabiliyor musun? İşte! Algılayamıyorsun. Bol bol vaktimiz olduğunu düşünüyor. Şimdi de benim en seçkilerden biri, seninse en gereksiz olduğuna karar verdi. Haksızlık ediyor diyemezsin, değil mi?"

    Dört- işaret parmağını yarı yarıya kıvırmışken Paul'ün artık bir şey yapamayacağına emindi genç adam. Yeteri kadar acı çekiyor olmalıydı. Aslında birbirlerine karşı bir üstünlükleri yoktu pek fazla. Güç seviyesi konusunda en azından. Lakin genç adam daha hızlıydı ve bu, ona üstünlük sağlamıştı. Ateş bükücünün gözleri kararmış ve sadece adamın sesini duyabilmişti. Varg'ın sesinin tınısı gencin bugüne kadar duyduğu hiçbir seste yoktu. Ciğerlerinin acıyla son bir kere kasıldığını hissederken bir şey düşünemedi. Paul bilincini kaybedişin sınırına geldiğinde genç adam kıvırmakta olduğu işaret parmağını durdurdu. Yavaş bir şekilde kapattığı parmaklarını tekrar açtı ve elini indirdi. Paul pek seri bir saldırıya uğramış biri olarak pek de münasebetsiz korkusunu elen veren boğuk bir çığlıkla dizlerinin üstüne yığıldı. Cennetin sözlük ismi olduğunu artık anladığı oksijeni kesik kesik ciğerlerine çekerken boğumlu parmakları devrilmemek için uzun çimenleri kavramıştı. Genç adamsa ellerini trençkotun ceplerine sokmuş bir şekilde ifadesiz bir bakışla kendine gelmekte olan ateş bükücüden ayırmıyordu delici bakışlarını. Bir süre sadece böceklerin şakırtıları duyuldu. Ateş bükücü bakışlarını zorla genç adama yöneltip doğrulurken farklı bir durumda asla hissetmeyeceği bir çekingenlik havasının bünyesine hakim olmasına engel olamadı.

    "Onları iyi kullanmaya çalış Bon Bon;- sanırım önemlerini anladın."

    Genç bir şeyler söylemek ve söylememek arasında kalarak birkaç kere ağzını açıp kapadı. Yersiz olacağının farkına varmış olacaktı ki bir daha görmeyi ummadığı genç adama son bir bakış atarak hızlı adımlarla ormana giden patikaya doğru uzaklaştı. İri silüet görünmez hale gelinceye kadar arkasından bakan Varg gencin gittiğine karar verdiğinde yerde yatan kıza döndü. Yavaşça yanına yaklaşarak eğildi. Mavi gözleri hafif sersemlemiş bir biçimde bakıyordu ama kendine gelmiş gibiydi. Sağ kolunu kızın sırtına destek yaparak hafifçe doğrulmasını sağladı. Göğsüne yasladığı yüzündeki kahverengi saçları geriye doğru çekti.

    "Canın acıyor mu?"

    "Biraz. Ani acının etkisiyle dilimi ısırdım sanırım."

    Konuşurken ince hatları acı çektiğini pek belli etmek istemese de kasıldı. Genç adam göğsüne yasladığı narin yüzün yanağına koydu sol elini, ten soğuktu. İşaret parmağı kızın çenesi doğru kaydı. Çenesini yavaşça aşağı çekerken kız direnç göstermedi.

    "Boynunu kaldırabilir misin biraz?"

    Kızın isteğe anında uymasıyla beraber ay ışığı görebileceği şekilde aydınlattı açık ağzını. Dilini ısırmıştı evet. Küçük küçük belirgin yarığımsı kesikleri görebiliyordu. Çok derin değillerdi, ama canını fazlasıyla acıtacak kadar ısırmıştı belli ki.

    "Tamam."

    Kızın çenesini hafifçe yukarı ittirerek kapattı. Bakışları kollarındaki ince bedende gezindi. Muhtemel yaralanmalara bakıyordu.

    "Çok kötü değil, ama çok konuşmayı denersen canın acıyabilir. Bunu halledeceğiz. "

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
And then roll on the kitchen floor, some f*cker with a pocketful of foreign change.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Chosen Master RPG :: Amerika Birleşik Devletleri :: 
CENTRAL PARK
-
Buraya geçin: